PKK Kandil Dağı`na `taşeron terörist faaliyetler yapılır` diye bir tabela astırsa yeridir, çünkü örgüt yıllardır Türkiye`ye karşı emelleri olan ülkelerin taşeron teröristliğini yürütüyor.
PKK Kandil Dağı'na "taşeron terörist faaliyetler yapılır" diye bir tabela astırsa yeridir, çünkü örgüt yıllardır Türkiye'ye karşı emelleri olan ülkelerin taşeron teröristliğini yürütüyor.
Abdullah Öcalan'ın yargılanması sırasında ifade ettiği gibi; "Başlangıçta bağımsız Kürdistan kurmak gibi bir kavramımız vardı" Ancak örgüt kuruluş hedeflerini gerçekleştiremeyeceğini idrak edince varlığını sürdürebilmek için Türkiye'yi zayıflatmak isteyen ülkelerin geniş desteğiyle eylemlerini sürdürdü.
Öcalan davasının 139 sayfalık iddianamesinden okuyalım:
"Örgüt, 12 Eylül Askeri Harekatı'nın yapılacağını önceden haber almış, harekat öncesinde örgütün önde gelen liderlerini Suriye'ye geçirmiştir. Bu sebeple PKK, 12 Eylül Harekatı'ndan sonra da varlığını devam ettirebilmiştir.
Suriye'ye geçtikten sonra Abdullah Öcalan, Suriye istihbarat birimlerinin aracılığıyla Filistin Halk Kurtuluş Partisi Cephesi ile ilişki kurar ve bu örgütten demokratik cephe kimliği temin eder. Filistin Örgütü, Lübnan- Bekaa Vadisi'nde PKK'ya yer verir. Abdullah Öcalan burasını PKK'nın kampı haline getirir, Başlangıçta Helvi Kampı dedikleri bu kampa sonradan "Mahsun Korkmaz Akademisi" adını verirler. Abdullah Öcalan silahlı çete PKK'ya bağlanan elemanlarını bu kampta toplam ve bu kampta elemanlarını eğitir. Sorgusunda "kendi eğitimimizi kendimiz yaptık" der. 1983 yılında Suriye'nin de yardımlarıyla Kürdistan Demokratik Partisi Başkanı Mesut Barzani ile anlaşır, elemanlarının bir kısmını Kuzey Irak'a geçirir. Burada da elemanlarını eğitmek için kamplar kurar.
Suriye ve Irak'ta geçen uzun bir hazırlık döneminden sonra Türkiye'ye karşı silahlı mücadeleyi başlatma kararı verilir. İllegal yollardan Türkiye'ye giriş yapan Silahlı Çete PKK elemanlarının 15 Ağustos 1984 günü Eruh ve Şemdinli İlçelerine silahlı saldırıda bulunmasıyla, PKK'nın Türkiye'ye karşı silahlı mücadelesi başlamış olur. "
Ankara DGM Savcıları tarafından hazırlanan iddianamede başta terörist devlet olarak nitelenen Yunanistan ve Suriye olmak üzere komşularımızın PKK'ya destek verdikleri açıkça ifade ediliyor. Suriye, Lübnan, Kuzey Irak, İran ve Yunanistan'daki kampları tek tek sayılarak, bu ülkelerin PKK'ya yardımları anlatılıyor. Suriye, Libya ve Yunanistan için terörist devlet ifadesi kullanılıyor.
PKK yıllarca Suriye güdümünde GAP'ı sekteye uğratmak için çok uğraştı. Türkiye'nin Fırat'ın suyunu tamamen kontrolü altına almasından korkan Suriye, Birecik barajı inşaatını engelleme görevini terör örgütüne verdi. Bekaa vadisinde örgütün yuvalanmasına destek oldu. PKK da taşeronluğu gereği baraj inşaatında çalışan mühendis ve işçilere karşı onlarca terörist eylem gerçekleştirdi. Sarı sarı Caterpillar iş makinelerine saldırdı, yaktı, yıktı.
Sonraları Yunanistan'ın güdümünde turizmin yoğun olduğu şehirlerde eylemlerini sürdürdü.
PKK, Irak'ın işgaliyle özellikle İran'a karşı bu sefer ABD taşeronluğu yapmaya başladı.
Son zamanlarda yolgeçen hanına dönen, batılı gazetecilerin favori uğrak yeri, Kandil Dağı'ndaki PKK kamplarında örgüt liderleri ile yapılan söyleşilere bakıyorum. Kimisi kültürel haklardan bahsediyor, kimisi ise Büyük Kürdistan hayalinden. Ancak Türkiye'de gerek Kürt eksenli siyasi partilerin yıllar içerisinde yaşadığı oy kaybından, gerekse Hakkari ve Şırnak'ta düzenlenen teröre karşı gösterilerden açıkça görüldüğü gibi bağımsız Kürt devletini hedefleyen ayrılıkçı ideoloji iflas etmiştir.
Bununla birlikte, PKK terörünü bitirmek için askeri operasyon kesin ve nihai çözüm getirmez. Türkiye Kürt sorununu çözmek için mutlaka siyasi açılımlar yapmalıdır. Geçtiğimiz hafta yitirdiğimiz, çağdaş sosyal demokrasiyi en iyi özümsemiş büyük siyasetçi Erdal İnönü'nün vizyon dolu sözleri hepimize bu konuda yol gösteriyor: "Kürt sorunu demokrasi ve insan hakları çerçevesinde çözümlenmeli. Ama üniter devlet yapımızın sürekliliğinin tartışılmasına asla izin vermem. Asla!"