Milli Takımımız`ın Dünya Kupası`na katılma vizesini alamamasının ardından, bu güzelim renkli şampiyonayı `keşke biz de orada olsaydık, kesin çeyrek finale çıkardık` cümlelerini kurarak seyrediyoruz. Kimisi 37 ekrana, kimisi 51 ekrana, kimisi de son model plazmasına yapışıp taraftarların oluşturduğu renk cümbüşünü, takımların ortaya koydukları performansları `iç geçirerek` takip ediyor.
Milli Takımımızın Dünya Kupasına katılma vizesini alamamasının ardından, bu güzelim renkli şampiyonayı "keşke biz de orada olsaydık, kesin çeyrek finale çıkardık" cümlelerini kurarak seyrediyoruz. Kimisi 37 ekrana, kimisi 51 ekrana, kimisi de son model plazmasına yapışıp taraftarların oluşturduğu renk cümbüşünü, takımların ortaya koydukları performansları "iç geçirerek" takip ediyor. Ne var ki, kupaya katılamayan biz Türkler, maçları maalesef Kanal 1 ekranlarından takip etmek zorunda kalıyoruz... Maç öncesinde, sonrasında ve devre aralarında yayınlanan "Kupa da Kupa" programında yorum yapan, "futbolun ruhundan" anlamayan insanların her gün daha fazla meşhur olmalarına tanıklık ederek hem de... Sorun aslında Kanal 1 ya da oraya çıkan yorumculardan ziyade, futbol kalitesini ayaklar altına alan yorumcuları ekranda görmekten hoşnut olan televizyon yöneticileri ve de "ne verilirse onu yemeye razı" halkımız...
O zaman işin en tepesinden başlayalım... Balığın baştan koktuğu yere... Kanal 1 spor müdürü kimdir? Gökhan Telkenar... Yani, yıllarca İlker Yasinin ardında "yetişmiş", en azından spor camiasının tanıdığı, bildiği yüzlerden, seslerden... Gelin görün ki maç anlatma tecrübesi bir hayli fazla olan spor müdürü, İspanya ile Tunus arasında oynanan Dünya Kupası grup maçında -kimine önemsiz gelecek bir ayrıntıda- ligimizi ne kadar yakından(!) takip ettiğini, maça nasıl konsantre olarak anlatım yaptığını gösterdi. Ne mi oldu? 2003ᆘ yılında Diyarbakırspora transfer olan, daha sonra iki yıl boyunca Samsunspor ve Konyaspor formaları giyen Tunuslu Kais Ghodhbaneyi tanıyamadı... Diyarbakırsporlu oyuncu oyuna giriyor derken bir de ismini yanlış telafuz etti. İspanya son dakikada penaltı golüne imza attıktan sonra da, Brezilya Tunus karşısında 3ǃ öne geçti dedi... Belli ki maça "aşırı" konsantre olmuştu futbolun en önemli organizasyonunu Türkiyede yayınlayan kanalın spor müdürü...
Gelelim zat-ı muhtereme... Futbolla yatıp kalkan en fazla 20 tane eli-yüzü düzgün adam varken, şimdiye kadar kimsenin ismini bile duymadığı, yeryüzünde cismine bile rastlamadığı Tolga Alpaslan adında bir yorumcu/tahminci(?!) renkli camlarımızda boy göstermeye başladı. Hatırlatmak gerekir mi bilmem ama programda ona "tahminci abi" deniyor. Herkesin tahmin yapma yeteneğinde olduğu bir ülkede, sokaktaki simitçiden farklı hiçbir yoruma imza atmadan desteksizce ve de terbiyesizce sallıyor "tahminci abi". Programa futbolun ruhu bakımından kattığı sıfır birikimin yanında, bir de "bay çokbilmiş" havalarına giriyor. Ve maalesef değerlinin değersiz, değersizin ise baştacı yapıldığı ülkemizde bu "tahminci abiyi" ekran kralımız ilan ediyoruz hergün televizyona çıkartarak. Hem de "kralın -futbol anlayışı açısından- çıplak olduğunu" gözetmeyerekten... Eski hakem Ahmet Çakarı da görüyoruz aynı programda. Hakemlik kariyerini gayet başarılı biçimde sürdürmüş, sonrasında diğer "meşhur eski hakemle" girdiği "amonyak kokulu" yarıştan "döngel" yaparak Asena tasviri çizen karakter olan kişi belleklerde... Onun da programda yaptığı değişik bir şey yok. Varsın olsun tartışmalı pozisyonları yorumlasın, penaltıydı, penaltı değildi desin. Zaten şu cennet vatanda kim istiyor ki takımların ve oyuncuların ilginç özelliklerini, "a hadi be" diye şaşırtacak takım haberlerini, istatistiklerini?... Varsın olsun gereksiz yere sinirlenerek yapılan tartışmalı pozisyon yorumları, olsun bitsin yarı sahadan potaya sallanan desteksiz atış misali tahminler... Programın sunucusu Ümit Aktana ise hiç değinmedim; o yılların deneyimiyle suratımızda hoş tebessümlere imza atmaktan çekinmiyor, "iki böceğin" arasında kanımca "çiçeği" oynuyor...
Tekelleşmenin kalitesizliği beraberinde getireceği, rekabetin ise olumlu gelişmelere fırsat vereceği bir çağda, ancak "taş devrindeki futbolu" yorumlama kapasitesine sahip insanları görüyoruz ekranlarda, bilmem farkında mısınız?... Programın adı "Kupa da Kupa" olup, kalitesi de belli yerlerde sürünüp gidince, insanın vallahi "yeter de yeter" diyesi geliyor, Dünya Kupası finalini hasretle bekleyerekten...
PS: "Sporcu" arkadaşlarıma yaz döneminde spor sayfasının iki haftada bir de olsa çıkması konusunda görüş birliğine vardıkları için, "Perspektifçilere" de sayfalarını bizlerle paylaşma olgunluğunu gösterdikleri için teşekkürlerimi iletmeyi bir borç bilirim...