Pazar`in düşündürdükleri

Geçtiğimiz pazar, gazetemizin 60. yıl etkinlikleri çerçevesinde gerçekleşen panelde söz alan Prof. Esther Benbassa`nın `Sefarad kimliği` ile ilgili yaptığı saptamaların biri aklıma takıldı...

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Geçtiğimiz pazar, gazetemizin 60. yıl etkinlikleri çerçevesinde gerçekleşen panelde söz alan Prof. Esther Benbassa’nın “Sefarad kimliği” ile ilgili yaptığı saptamaların biri aklıma takıldı… Benbassa’ya göre “Tarih boyunca Sefarad Yahudisi, Batılılar (Avrupalılar) tarafından Doğulu ; Doğulular tarafından ise Batılı görülmüştür…” ve bu ironi onu, bir anlamda – tabiri ne kadar yerindedir bilemiyorum – medeniyetler arasında bir köprü hâline getirmiştir.
Bu ne kadar doğrudur? İyimser bir yaklaşımla köprü olma hâli Doğu’dakine Batı'yı tercüme ettirmiştir, Batı'dakine ise Doğu'yu…
Doğulu kimliği ile Sefarad Yahudisi, bir anlamda, Batılı için, kendisine kucak açan ve aynı kaderi paylaştığı Osmanlı’nın çöküş yıllarında, yardıma muhtaç, el uzatılması gereken bir konuma indirgenmiştir.
Oysa, Endülüs’ün altın çağında, İslam uygarlığının incelikleri ile zenginleşen Sefarad Yahudi kültürü veya Sefarad Yahudi uygarlığının incelikleri ile zenginleşen İslam kültürü, Rönesans’tan çok önceleri insanlar için yaşanası bir ortam oluşturmuş, refah yalnız toplum hayatında değil, fikirsel alanda da, sonraları imrenilerek anımsanacak seviyelere ulaşmıştı. Aynı iyimser yaklaşıma devamla, İslam ile birlikte yaşamanın, ondan etkilenip onu etkilemenin getirdiği birikimin o günden bugünlere akan sönmemiş etkisi, günümüzde Sefarad Yahudi’sinin Doğu'ya  tercüman olmaktaki maharetinin esasıdır belki de…
Öte yandan bir de içinde yaşadığımız dünyanın dinamiklerinden etkilenen kötümser bir senaryo var!
Özellikle 11 Eylül’ün kendini Batı olarak tarif eden toplumlarda yarattığı travmanın ardından İslam’a karşı gelişen, kaynağını kısmen terörde bulan, ancak çokça da önyargılarla beslenmiş, fikirler göz önüne alınacak olunursa, Yahudilerin bırakın köprü olmayı, kendilerini konumlamada dahi zorlandıkları görülür.
Bu senaryo farklı olanların birbirlerini anlamaları üzerine değil, anlamamaları üzerine kurulu olduğundan, ne tercümeye gereksinim vardır, ne de tercümana…  Geçtiğimiz seneki karikatür krizi hatırlardadır… Bazı Avrupa gazetelerinde yayınlanan ve Hz. Muhammed’i hedef alan karikatürlerin İslam dünyasında yarattığı anlaşılabilir ancak ölçülemez tepki hedef değiştirmiş ve Yahudilerin üstüne dönmüştü… Holokost’un reddi tartışmaları eş zamanlı alevlenmiş ve birçok antisemit karikatür İslam medyasında boy göstermişti. Bu tepki siyasi içerikli miydi veya Yahudi’nin Batılı olarak algılanması ile ne kadar açıklanabilirdi?
Bu aşamada, Yahudi’nin Sefarad veya Aşkenaz olması da zaten bir anlam ifade etmiyor…
***
Gazetemizin 60. yılı geçtiğimiz Pazar günü bir dizi etkinlikle kutlandı. Şalom, içinde doğup serpildiği Türk Yahudi toplumunun vazgeçilmez bir unsuru olarak, ona karşı olan sorumluluklarının bilincinde, bugüne dek olduğu gibi, her hafta, sekmeden, okurları ile buluşacak ve onları değişik ufuklara taşıyacaktır. 
Bu vesile ile, gazetenin en çiçeği burnunda köşe yazarlarından biri olarak, Şalom ailesi içinde bulunmaktan ve bu mutluluğu paylaşmaktan duyduğum memnuniyeti dile getirmek isterim…
Nice 60 yıllara...