Ortadoğu tarih boyunca çeşitli ulusların dikkatini çekmiş, emperyalist yaklaşımların odak noktası olmuştur. Üç kıtayı birleştiren stratejik öneme sahip konumu, ekilebilir geniş alanları ile eski çağlarda insan toplulukları için ne anlama geliyorsa, günümüzdeki zengin petrol yataklarının varlığı ile kat ve kat mislini ifade ediyor...
Ortadoğu tarih boyunca çeşitli ulusların dikkatini çekmiş, emperyalist yaklaşımların odak noktası olmuştur. Üç kıtayı birleştiren stratejik öneme sahip konumu, ekilebilir geniş alanları ile eski çağlarda insan toplulukları için ne anlama geliyorsa, günümüzdeki zengin petrol yataklarının varlığı ile kat ve kat mislini ifade ediyor...
Bu anlamda, uzun ve sancılı bir gerileme döneminin sonucu tarih sahnesinden çekilen Osmanlı İmparatorluğunun yarattığı siyasi boşluğun henüz tam olarak doldurulamadığı söylenebilir. Birinci Dünya Savaşını sonlandıran 1919 Paris Barış Konferansı çerçevesinde bölgenin her ne kadar bir dengeye kavuştuğu sanılsa da, günümüzde gelinen nokta, ilerisi için hiç de iyimser bir çerçeve çizmiyor. Bölgenin, son derece karmaşık etnik yapısı da zaten bu durumu daha da zorlaştırıyor
Bölgedeki sorunlar İsrail Arap anlaşmazlığı ve bunun türevleri ile özdeşleşmişken, özellikle Amerikanın Irakı işgali ile başlayan süreçte, aşılması gitgide zorlaşan yeni problemler beliriyor. Washington, Iraka, dünyayı terör ile bir anıldığını iddia ettiği bir odaktan, Iraklıyı ise kendisine zulmeden bir diktatörden kurtarmak için girdi. Amacı sosyal refahın paylaşılacağı, demokratik bir düzen kurmaktı. Ancak, Irakın, tıpkı Ortadoğudaki birçok Arap ülkesi gibi, bir ulus olma yolunda hiçbir gelişmiş geleneği yoktu
Faysalın İngilizlerin politikasına uygun olarak Milletler Cemiyeti tarafından Irak Kralı ilan edilmesi ile başlayan, ve Saddam Hüseyinin darbe ile yönetime gelmesi ile son halini alan bağımsız Irak günlerinde, Iraklının vatanseverliği ülkesine ne kadar bağlı olduğu ile değil, rejime olan yakınlığı ile ölçülür olmuştu kuşkusuz
Tıpkı Suriye ve Ürdündeki gibi
Bugün itibarı ile, Türkiye, destabilize olan Irakın bedelini en ağır ödeyen ülke konumunda.
Oysa, Kral Faysal döneminden Saddamlı yıllara, Ankara Bağdat ilişkileri her zaman iyi yönde gelişmiş, ülkeler arası siyasi, ticari ve kültürel ilişkiler her daim olumlu yörüngelere oturmuştu. Türk halkı ile Irak halkı her zaman kardeş olmuşlardı
Peki ama bu Irak halkı kimdir ? Aralarında hem siyasi hem de etnik anlamda paramparça bir görüntü arz eden bir yapıdır Irak halkı
Önce krallığın, daha sonraki dönemlerde de Baas Partisinin baskısı altında, zorla birleştirilmiş ancak bu birlikteliği asla hazım edememiş bir yapı
Hal böyleyken, bu baskının Amerikan istilası ile ortadan kalkması Pandoranın kutusunu açmış durumda
Bir yanda, Şiisi ile Sunisi kavgaya tutuşur, birbirlerinin kutsalına saldırır ve on binlerce insan çatışmaların kurbanı olurken, öte yanda, kuzeyde özerk bir Kürt bölgesinin oluşması son aşamasına gelir
Irak halkı birbirinden kopar, savrulur
Artık bir Irak halkından söz etmek zordur.
Şimdi Türkiye değişik çıkarların peşinde koşan böylesi bir Irakla karşı karşıya bırakılıyor
Muhataplarının kalın bir sis perdesinin ardında kaldığı, bir sağır dilsiz oyununa davet ediliyor Ankara. Bağdatın başkent olarak etkisiz kalmasının verdiği rahatlık ile kuzey Iraktaki Kürt yönetiminden aldığı destek ile, PKK, Irakta yuvalandığı yerlerden sınırı aşarak saldırılar düzenliyor. Terör, yalnız bölgede değil, ülkenin genelinde de huzur bırakmamış. Zaman zaman kentlere inme girişimlerinde de bulunuyor. Başta Ankara olmak üzere çeşitli yerlerdeki saldırılar hala kamuoyunun belleğinde sıcaklığını koruyor. İnsanlar sokakta, maçlarda, Avrasya koşusunda, Cumhuriyet kutlamalarında haklı tepkilerini dile getiriyorlar
Birçok değerin yitip gitmesine neden olan PKK terörünü anlamak, tıpkı benzer terör olaylarını anlamak gibi, mümkün değil
Oysa, 84. yılını kutladığımız Cumhuriyetin yoktan var ederek oluşturduğu demokratik hukuk devletinin sağladığı ortam, tüm sorunların toplumsal mutabakat içinde çözüme kavuşturulabileceği zemini sağlıyor
Terörün ayrıştırıcı ve olayları geri dönüşü olmayan noktalara taşıyıcı kimliğinin daha fazla kandan, gözyaşından başka bir şey getirmeyeceğini görmek çok mu zor?