Geçmişte Eylül ayında Adalar`dan İstanbul`a göçler bir başka olurdu, sabah erkenden yatak, yorgan,kapkaçak, buzdolabı emanetçiye teslim edilir, bz çocukları bir hüzün kaplardı. Şimdi çekçekini alan isteği gün ve satte yola çıkıyor. Ya Adalar`dan uzak ülkelere göç edenler...
Eylül başı; yağmur bir çiseliyor, bir hızlanıyor. Büyükadada Madende ahşap bir köşk; boyaları dökülmüş, ama yine de endamlı. Üstünde kocaman bir "Satılık" panosu. Yeni malikini beklerken içinden küf kokusu sinmiş gereksiz gazete, eşya, koli, sair matbuat boşaltılıyor.
"Apoyev Matini" Gazetesinden mülkün eski bir Rum ailesine ait olduğu ve 6-7 Eylül olaylarından kısa bir süre sonra ülkeden göç ettiği anlaşılıyor. Köşk elli yıldır yalnızlığa terkedilmiş.
Bahçe kapısının girişinde kağıt yığınları arasında 13 Eylül 1933 tarihli bir "Akşam" Gazetesi... Belli ki evin malikleri Türk-Yunan ilişkileri açısından, dönemi için önem taşıyan, belirleyici gelişmeleri arşivlemişler.
Lisan oldukça ağdalı ve kibar. Yunan Başkanvekili M.Çaldarisi kabul etmek üzere; "on beşi çeyrek geçe Ankaradan İstanbula vasıl olan" Mustafa Kemal Atatürke ilişkin haber manşette şöyle yer alıyor: "Gazi Hazretleri şehrimizi teşrif buyurdular".
Siyah-beyaz gazetenin birinci sayfasında yer alan boyutları oldukça geniş, tek renkli (pembe) karikatürde leylek olarak betimlenen "Avrupa", üstünde "sulh" yazılı kuş yuvasında muradlarına eren iki civciv, Türkiye ve Yunanistanın mutlulukları karşısında üzgün, sırtını çevirmiş, farklı bir yöne bakıyor. Günümüz için de anlam taşıyan bir hiciz (yergi) ...
Nişantaşı Tramvay ve Şakayik Caddelerinde Şişli Teraki Lisesinin "Leyli...Nehari... Kız...Erkek" öğrenciler için okul ilanı, Arsen Lüpenin "harikulade maceralar" serisi, Kadıköy Topçular Caddesinde faaliyet gösteren Dr. A. Kutielin reklamları gazetenin son sayfasını süslüyor.
Aynı gazetenin dördüncü sayfasında; "Nurenberg Nazi Kongresi nasıl başladı, nasıl bitti?" başlığı altında faşizmin ilk ayak seslerini duyuyoruz:
"400 nüfuslu Nurenbergin nüfusu birdenbire bir milyonu bulmuştu. Gelenler arasında, fazla sarfedebilecek vaziyette olmayanların ucuz yemek yiyebilmeleri için şehrin meydanlarında 250 büyük kazan kurulmuştur.Başvekil M.Hitler birkaç defa nutuk irat etmiştir. Son nutkunda demiştir ki: Sanat beynelmilel değildir. Her ırkın, museviler gibi ibdakar (yaratıcı) sanat evsafından (niteliğinden) mahrum değilse, kendine mahsus (özgü) sanatı vardır. (...) Modern olmak arzusuyle, garabet (yadırganacak şeyler) ve tuhaflıklar yapanlar (...) ihtikar (vurgunculuk) cürmüyle cezalandırılmalıdırlar."
1933 yılının Akşam Gazetesinin sararmış sayfaları ve köşkün terk edilmişliği bir yandan kültürel bir zenginliğin yok oluşuna, diğer yandan da tarihin en büyük vahşeti, Holokostun ilk nüvelerinin belirmeye başladığı bir sürece tanıklık ediyordu. Köşkü boşaltmakla görevli kişi seslendi; "Buyur ağbi, yukarıda daha bir sürü gazete var."
Bir süre sonra diğer gazetelere de göz atmak için geri döndüğümde hızlanan yağmur herşeyi okunmaz hale getirmişti, sanki bir döneme ait belgeleri yok etmek istercesine...
6-7 Eylülü anımsarken o olayların sonrasında göç edenlerle sadece maddi bir zararın yaşanmadığını, ülkemizin önemli kültürel bir zenginliğinin yitirildiğini şimdi daha iyi kavrıyorum. Kalanlarla yetinip, bunları sıkı sıkıya korumak, tanıtmak ve canlı tutmak önemli bir görevimiz.