ABD ve İsrail vatandaşı olan İsrael Aumann?ın ekonomi dalında Nobel Ödülü`ne layık görülmesinden sonra Edebiyat Nobeli`ni Yahudi bir ayakkabıcının çocuğu olarak Londra`da dünyaya gelen Harold Pinter`in alması beni böylesi gerçeküstü bir başlık atmaya yöneltti.
Haftalık bir gazetenin en önemli eksisi bazı haberleri medyada yer aldıktan sonra vermek zorunda kalması, diğer bir deyişle günceli yakalamakta zorlanmasıdır. Örneğin geçtiğimiz hafta tüm dünyayı yasa boğan Pakistan depremi dört günlük bir gecikme ile baş manşetimizde yer aldı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın "Yahudi düşmanlığı yapma" yönündeki beyanatını da bir sayı sonra, Perspektif sayfamızda aktardık. Gerçekte başbakanın Kızılcahamamdaki sözleri doğrudan antisemitizmi kınayan bir açıklama olmanın ötesinde Baykal ve CHPye yönelik bir yanıt niteliği taşımaktaydı ve geçtiğimiz hafta da Erdoğan yabancı sermaye düşmanlığı yapanları sermaye ırkçısı olarak nitelendirmişti.
Oysa gazetemizin arşivinde gerek başbakanın; "Musevi düşmanlığı sapkınlıktır" şeklinde, gerekse Dışişleri Bakanı Abdullah Gülün doğrudan antisemitizmi kınayan beyanatları mevcuttur.
Bazen de gazetenin hazırlanıp baskıya gönderildiği salı geceleri kıl payı kaçırdığımız ve yansıtamadığımız bazı gelişmeleri ertesi gün basında okuduğumuzda içimiz cız eder. Çarşamba günü ulusal basında Başbakan Tayyip Erdoğan ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Gülerin İsrail Enerji ve Altyapı Bakanı Binyamin Ben Eliezeri Ankarada kabul ettiklerini ve Zorlu Enerji Grubunun İsrailde 100 megavat kapasitede bir elektik santralı kurma konusunda anlaşmaya varıldığını okuduğumda öylesi bir duyguya kapıldım.
Hilmi Gülerin yakın bir gelecekte Türkiye ile İsrail arasında; "denizden bir elektrik köprüsü" kurulacağını açıklaması tabi ki iki ülke ilişkileri açısından kayda değerdi.
Gazeteyi hazırlarken pekçok parametreyi göz önünde bulundurmanın dışında bu haber nasılsa güncelliğini yitirdi, herkesçe okundu demek lüksüne sahip değiliz. Çünkü, dış haberleri medyadan farklı bir bakış açısı ve objektif bir gözle değerlendirdiğimize, iç haberlerin de cemaat mensuplarının bilgilendirilmeleri ve iletişimi açısından büyük önem taşıdığına, Şalomun Türkiye Yahudilerinin yaşamlarının belgelenmesi yönünden tarihsel bir işlev gördüğüne inanmaktayız.
ABD ve İsrail vatandaşı olan İsrael Aumannın ekonomi dalında Nobel Ödülüne layık görülmesinden sonra Edebiyat Nobelini Yahudi bir ayakkabıcının çocuğu olarak Londrada dünyaya gelen Harold Pinter aldı. Pinter, gençliğinde antisemitizmle karşılaşmasının oyun yazarı olmasında etkili olduğunu ve Holokostun kendisini derinden etkilediğini belirtmekte.
Harold Pinter, savaş ve Bush karşıtı görüşleri ile tanınıyor. Nobelin Pintera verilmesi ABnin ABDye bir mesajı olarak da algılanabilir. Biz Yaşar Kemal veya Orhan Pamukun bu ödüle layık görülmesini tabi ki canı gönülden isterdik.
Ancak aklıma şu soru geliyor; diaspora Yahudilerinden uluslararası düzeyde ünlenen, hatta Nobel gibi ödüllere hak kazanan sanatçılar, bilim adamları ortaya çıkıyor da niye "Türk Yahudileri sanatta yok?"
Gerçekten sanatı ile geçimini sağlayan kaç sanatçımız, kaç yazarımız var; bir Mario Levi, rahmetli Jak Deleon, İzzet Keribar, Habib Gerez, Yeşua Aroyo, gazeteciliğin duayeni Sami Koen... Sayıları bir elin parmaklarını geçmiyor. Geçmişte ilgisizlikten yakınan tiyatro sanatçımız Nedim Saban sitemlerinde haklı değil miydi, Rıfat N. Balinin tüm araştırmalarını kaçımız okuduk?...
Acaba sanatçılara gereken saygıyı, değeri mi vermiyoruz, yoksa biraz fazla mı maddiyatçı bir toplumuz?..
Çocuklarımızın yönetmen, tiyatro sanatçısı, yazar olması yerine belki baba mesleklerini sürdürmelerini demeyeceğim ama çağa uygun yüksek maaşlı birer yönetici olmalarını fazlası ile mi yeğliyoruz?
Acaba sanatı sadece bir hobi, boş zamanları değerlendirecek bir uğraş olarak mı görüyoruz ve öyle görmeyi de sürdürecek miyiz?
Tartışılacak başka konu mu kalmadı diyorsanız, unutun gitsin...