Zitliklar Tragedyasi

Feminizmin çöküşü... Türban meselesi... Küreselleşmenin bebeği: kutuplaşma... Postmodern isyan: "yakıyorsam, varım" ... Ve yeni İran, eski İran...Zıtlıklar Tragedya?sının son bölümüne hoşgeldiniz...

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Hayat bir oyun. Bizler de oyuncu veya seyircileriyiz.
Üstelik öyle bir oyun ki, son tahlilde kaçınılmaz bir tragedyadır sahnede olan.
Her türlü anlamsızlığın, her çeşit değer bilmezliğin, her nevi haksızlığın, hukuksuzluğun, adaletsizliğin ve giderek koyu bir hüznün hüküm sürdüğü bir uçlar oyunu
Adına da "zıtlıklar tragedyası" koymak gerek…
***
New York Times’in neredeyse tüm erkek okuyucularının, cesareti ve de güzelliği nedeniyle hayran kaldığı kadın yazarı Maureeen Dowd bir kitap yazar geçenlerde  ve der ki, özcümle: "Feminizm, çöküşte; erkekler artık kendine güvenen, bağımsız ve işte başarılı ve akıllı kadınları tercih etmiyorlar." Yani, akıllı kadınlar ne sevgili, ne eş bulabiliyorlarmış! “Zira”, diyor Dowd, "bu gerçek tamamen erkeğin doğasıyla uyumluluk gösteriyor. Erkek, karşısında ona rakip değil kendisine her türlü hizmeti veren kadınlardan hoşlanır. Erkek kudretinin aroması, bir kadın için ne kadar çekiciyse, kadın gücünün parfümü de erkek için o kadar itici"…
Batılı ‘çağdaş’ kadının sorununu görüyor musunuz?
Ya, Türkiye’de kadının durumu? Yabancıların hemen tespit ettiği gibi, sokaklarda yürürken Türkiye’nin çoğu kadınlarının hep evlerde oturduğunu görmez misiniz? Ya, bir de dini inaçlarından dolayı eğitimleri sekteye uğrayan kızlarımızın trajedisine ne demeli? Özgürlüklerinin kısıtlanması bir yana, başvurdukları Avrupa’nın en üst mahkemesinin verdiği aleyhte kararı gördüklerinde aynı mahkemeyi eleştirmeleri de trajik değil mi? Bu özgürlük yoksunluğunun nedeni laikçi anlayış mı yoksa insanın sadece kendisini ilgilendirmesi gereken dini reflekslerinin siyasileştirilme çabaları mı?
İşte tragedyanın düğüm noktası burada…
***
Kendisiyle röportaj yapan Türk muhabire şöyle diyor, 10-12 yaşlarındaki bir Cezayir göçmeni Fransız çocuk: "Hergün gidip spor yapıp eğlendiğimiz spor tesisimizi yaktılar! Ne yapacağız şimdi?" Yakanlar ise kendi öz abileri! Trajedinin dik alâsı. Fransız Cumhuriyeti’nin en önemli özelliği olan kimliğini ve kültürünü evde bırakıp , ‘Fransız Vatandaşı’ olma seçeneğini reddederek gettolarda yaşayan Kuzey Afrika halkının isyanı… Fransızların o pek sevdikleri Amerikan karşıtlığını anlarız da, ABD’deki üniversitelerin çoğunda öğrencilerin yüzde 30-40’ının Asya ve Afrika kökenli olmalarını nasıl anlatırız Fransızlara? Buralardan mezun olacaklar ileride ABD’nin elit yani yönetici takımında yer almayacaklar mı? Beğenmediğimiz ABD sistemine bir bakın hele!
"Grand république" sadece tarih kitaplarında mı kalacak yoksa?
Ama bir başka virüs daha var meselede. Küreselleşme. Kültürel küreselleşme, farklı kültürlerin tanışması ve sentezlenmesi açısından ne kadar olumluyken, ekonomik küreselleşme, zıtlıklar tragedyasına malzeme tedarik ediyor. İletişimi ve finans kaynaklarını elinde tutanlar daha zengin, geriye kalanlar ise daha yoksul oluyorlar.
Paris’in banliyölerindeki isyan belki Nicolas Sarkozy’nin dediği gibi bir "çapulcu isyanı" olabilir ama çapulculuğa neden düşüldüğü analizine şiddetle muhtaç ayrıksı bir başkaldırıdır.
Zıt kültürlerin hoşgörüsüzlüğü ile küreselleşmenin yaşattığı zıt zümrelerin başrolde olduğu bir ayaklanma tragedyasıdır…
***
Bir ülke düşünün, tarihinde hep parlaklık, hep başarı var. Bir ülke düşünün, neredeyse tüm halkını zengin edecek petrolü var. Ama tersine, ekonomik olarak çöküşten çıkamayan bir ülke, İran…
İşler kötüye gidince İsrail düşmanlığıyla sorunu çözeceğini sanan İran…
2. Dünya Savaşı’nda, topraklarında yaşayan Yahudileri Nazilere teslim etmemek için, "ırk eksperi" katilleri, 2500 yıldır İran’da yaşayan Yahudilerin artık İranlı sayılmasına  ikna ederek, Yahudi vatandaşlarını kim "çağdaş" ülkelerin aksine kurtaran İran…
Babilliler tarafından sürgüne gönderilmiş Yahudileri Yeruşalayim’e geri çağırıp Bet Amikdaş’ı ikinci kez inşa etmelerine izin vermiş Kral Sirüs’e sahip bir ülke…
Ne yaman bir zıtlık!…
***
Hayat, bir zıtlıklar tragedyasıdır, vesselam.
Bizler ise kimi zaman çaresiz ve perişan oyuncu, kimi zaman da duyarsız, sefil seyircileriz…