Kadima

Ariel Şaron yeni kurduğu `liberal` partiyle İsrail`de siyasal bir `big bang` yarattı. Üstelik geçmişine ve yoldaşlarına ihanet etmekle suçlanıyor. Bazen kimi `ihanetler` anlamını yitirir ve değişim adına, barış adına vatanseverlik sahasına girebilir. Yeter ki `öteki` de değişsin!...

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Yıl 1993. Yer, Washington, Beyaz Saray. Oslo Barış Anlaşması kapsamında, ‘İlkeler Deklarasyonu’nun imza törenine tanık olunuyor. Başrolde, Bill Clinton, Yitshak Rabin, Şimon Peres ve Yaser Arafat.
Clinton, hayatının en mutlu anlarını yaşamakta, zira 1948’den beri ilk kez bir İsrail Başbakanı ile FKÖ liderinin birbirlerinin ellerini sıkmalarına tanık olmakta. Dönemin Başbakanı Rabin, neşeli görünen Arafat’ın elini zoraki de olsa sıkar. Dünyanın nefesi tutulur. Ama akabinde, aynı dünya, Rabin’in, Arafat’ın elini sıkan Peres’e herkesin gözü önünde attığı fırçaya da şahit olur. "Ben zaten zorunlu sıktım, sana ne gerek vardı?" der gibiydi.
Rabin, yıllarca ‘terörist’ dediği kişinin elini sıktığı için çelişkiler içindeydi.
Bir başka lider vardı ki, o hiç de çelişkide değildi… Ariel Şaron. Her ikisine de ateş püskürür. ‘İhanet’ etmişlerdi, onlar vatanlarına. İsrail’in varlığını bir türlü hazmedemeyip teröre başvuran FKÖ’yü tanımaları Şaron’u çileden çıkarır…
Yıl 2005. Aynı Şaron neler diyor: "Biz İsrailliler, Filistinlilerle anlaşmaya ve bu hedef için ödünler vermeye hazırız. Zira onların da bir devlet kurmaya hakları var. Zira demokratik bir Yahudi devleti olarak, İsrail’in geleceğini güvence altına almak için işgale son vermeliyiz…"
Nereden nereye sayın okurlar?…
Şaron, bu sene içinde, "Filistinlilerin arasında yerleşimlerin geleceği yok" diyerek tek taraflı olarak Gazze’den vatandaşlarını zorla ‘attığında’ tehdit edilir kendi vatandaşları tarafından; Rabin gibi ölümü hisseder. O ki, Rabin öldürüldüğünde soğuk bir başsağlığı mesajı ile hazin olayı unutturmak isteyen biriydi. Şimdi o da vatana "ihanet etmekle" suçlanıyordu.
77 yaşındaki "yılmaz savaşçı" korkuyu üzerinden fırlatır atar ve "bu partiyle artık dayanamıyorum" deyip kimsenin beklemediği bir hamleyle Likud’dan ayrılır ve hemen ertesi gün ‘Kadima’yı kurar. ‘İleri’ anlamdaki bu yeni partinin liberal ve merkez sağda olacağını söyler. Milliyetçi sağdan liberal sağa kayışın ılımlı soldan ılımlı sağa kadar herkesi kapsadığını iddia eder. Likud ve yeni başkanları Amir-Peretz’i seçen İşçi Partisi bile paniğe kapılır. Bibi –Netanyahu-  nakavt olmuş boksör gibi yerden kalkmaya uğraşırken İngilizce bile bilmediği iddia edilen "Stalinist bıyıklı" eski sendika başkanı Amir Peretz Şaron’la ileride koalisyon yapabileceğini söyler.
Şaron’un bu ani hamlesi İsrail’de gerçekten de bir siyasi patlama ve akabinde yeni bir hayatın habercisi olabilecek mi?
Sağın sola, solun da bazen sağa kaydığı bir politik yaşam İsrail’in, Filistinlilerin ve son tahlilde barışının önünü açacak mı?
Dünya her şeye rağmen değişiyor. Adı geçtiğinde her türlü olumsuzluk sıfatlarının isminin önüne konulduğu Şaron, Bugün libaral ve merkezde bir role soyunuyor. Günümüzde sağ-sol ayırımı yerine, ‘statükocu-yenilikçi’ ayırımının daha gerçekçi bir diyalektik tablo yarattığını iddia eden siyaset bilimciler için İsrail ve big-bang’ sonrası gelişmeler önemli turnesol kağıt işlevi görecek.
Ama asıl önemli olan, kendisi inanılır olsun olmasın; Şaron’un dediği gibi Filistinlilerin terörü bırakmasıyla kendi devletlerini kurabilmeleri değil mi?
İsrail’i tanımayıp, 1948’de reddettikleri beraber yaşamayı hayata geçirmek değil mi?
"Öteki"ne devlet kurma hakkına karşı çıkan her iki taraftan insanlar ile terörden oksijen alanları zor günler beklesin.