Işik

Hanuka, yani `ışıklar bayramının` önemli bir felsefi zemini var. Yahudi filozoflara göre, bu `ışık mucizesi` kötülük diye bilinen ama aslında iyiliğin eksikliği karşısında direnen ve köklerinden vazgeçmemeye çalışan yahudilere önemli bir mesaj taşımakta. Cesaret ve özünü unutmama adına bir ödüldür, giderek de...

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Geçtiğimiz Pazar sabahı Caddebostan Sinagogu’nda yapılan Hanuka törenini seyrediyorum antenlerim açık şekilde. Türkiye Yahudi Cemaati’nin en çok birlikte yaşadığı bölgenin yegâne sinagogunun koltuklarının yarısının boş olduğunu gördüğümde, "bizim cemaat dine kayıyor, yöneticiler uyuyor mu?" diyenleri anımsıyorum birden. Yahudi kültürünün en köklü ve en anlamlı bayramında onlarca kişinin özveriyle hazırladığı törene katılımın az olması neye alamettir acaba?
Kimilerinin, başkalarına empoze etmeye bile yeltenmedikleri ‘aşırı dindar’ görüşlerinin varlığından rahatsız olmayı, dindar biri olmamama rağmen anlamış değilim.
İnsan hakları, özgür düşünce ve inanç adına herkesin fikrine saygı gösterilmesine inanıyorum. Laikliğıin teminatının da bu yaklaşımda yattığını düşünüyorum. Yasaklamaların veya kısıtlamaların sadece, fikir ve inançların zorla değiştirilmesi durumunda gündeme gelebileceğine inanıyorum. Özgür düşüncenin düşmanları faşizm, komünizm ve teokrasidir. Zira her üçü de insan hayatını kendi normları etrafında tasarlamayı hedef seçer…
Pazar sabahı, yakılan onlarca mumu görünce, başka bir şey de düşündüm.
Albert Einstein bilimsel yaşamının ilk yıllarını hep ışığa ayırmıştı. Işığın ve hızının dünyanın gizemini oluşturan ‘gizli formülün’ en önemli unsuru olduğuna inanırdı. Işık hızının geçilmesi halinde zamanın duracağını, hatta gerileceğini savlamıştı. Ama Einstein ışığa bir başka gözle de bakıyordu. Bir gün, Tanrı’nın varlığını sorgulayan hocası ile bir diyaloga girer. Hocası, şeytanın yani kötülüğün var olmasının, Tanrı’nın olmadığı anlamına gelip gelmediğini sorar ona. Genç Einstein şöyle cevap verir. "Hocam, aslında ‘soğukluk’ diye tabir edeceğimiz bir doğa durumu yoktur. Bu, sadece sıcağın - güneşin yaydığı enerjinin – yeteri kadar olmadığı duruma rastgelen ısı durumudur.  Aynı şekilde ‘karanlık’ diye de bir şey yoktur. Bu da, güneşin yaydığı ışığın bazı durumlarda eksilmesi veya yok olması anlamına gelir. Bu iki evrensel doğrudan hareketle, sevgili hocam, diyebiliriz ki, aslında ‘kötülük’ diye bir kavram yoktur. Yok olan iyiliğin kendisidir bu durumlarda. İyiliğin az olması veya yok olmasıdır, bizi kötülüğün var olduğuna düşündürten!"… Hoca bu dahiane paralelliğe şaşırır. Tanrı’nın sorgulanmasını bir anlamda çürütmüştür Albert Einstein, kendi bilimsel yaklaşımıyla.
Hanuka, yani ışıklar bayramının önemli bir felsefi zemini var. Yahudi filozoflara göre, ‘ışık mucizesi’ aslında kötülük diye bilinen ama aslında iyiliğin eksikliği karşısında direnen ve köklerinden vazgeçmemeye çalışan Yahudilere önemli bir mesajdır.
Mesaja katılır, katılmazsınız ama bu ‘mucize’nin anlamını bugün bile hala Yahudileri yok sayan, hatta ‘yok etmek’ için ilginç fikirler yürüten kimilerine anlamlı bir mesajdır belki de…
***
2004’ün son yazısında; 2005 için, insanlığın iyiye doğru yönelmesi bağlamında hiç de iyimser beklentiler içinde olmayacağımı söylemiştim. ‘Öteki’ne karşı duyarsızlığın, her şeyin bedelini bilip de hiçbir şeyin değerini bilmeyenlerin hiç eksilmediği, kötülüğün ise her daim aramızda olduğu bir senenin geçtiği saptamamıza kim karşı çıkabilir?
Üstelik bütün bunlara, şimdi de ülkemizde ifade özgürlüğüne zarar getirecek kimi gelişmelerin yaşanması ve yaşanacak olmasını eklersek ne yapacağız? Kimi yerel yöneticilerin insanın midesine girenle ilgilenmesine –aslında insanın ağzından çıkan sözler daha önemli değil mi? – ne diyeceğiz?
Hele hele, 2007’nin yaşatacağı olası siyasi depremlerin öncüllerini de eklersek, 2006’nın ‘ışıklı’ geçeceğine iddia edenlere şapka çıkarmak gerek bütün bunlara rağmen.
Bir bildikleri vardır herhalde.
Karanlık ve kötülüğün eksik olduğu bir 2006 yılı dilemekten öte susmak lâzım, o halde…