Şu meşhur `medeniyetler çatışması` iyiden iyiye dünyanın gündemine girmiş vaziyette. İnsanın `öteki`yi algılayamaması, onu anlayamaması hatta `öteki`nin farkında olmaması dünyayı tarihte olduğu gibi, bugün de karanlığa götürüyor. Bu nedenle, Emmanuel Levinas`a kulak vermek gerek.
Şu meşhur `medeniyetler çatışması` iyiden iyiye dünyanın gündemine girmiş vaziyette. İnsanın `öteki`yi algılayamaması, onu anlayamaması hatta `öteki`nin farkında olmaması dünyayı tarihte olduğu gibi, bugün de karanlığa götürüyor. Bu nedenle, Emmanuel Levinas`a kulak vermek gerek.
Eski bir televizyon reklamını hatırlıyorum. Yaşlı adamcağızın biri aynı yaşlarda bir arkadaşıyla sokakta karşılaştığında nereye gidiyorsun? diye sorar. Diğer yaşlı adam, "şu bankaya gidiyorum, ya sen?" der. İyi duymayan ilk yaşlı adam aslında arkadaşının gittiği bankaya gitmesine rağmen onun farklı bir bankaya gittiğini sanır ve diyalog sağlıklı gelişmez. "Öteki" ile iletişimi bozulur, ötekinin yaptıkları, hatta hissettikleri bile anlaşılamaz; zira fiziki bir engel vardır. Muhtemelen fiziki sorunlar olmasa bile, aynı yere farklı yollardan gideceklerdir. Zira, insanın doğasında, nedendir bilinmez, ben vardır, öteki ise farklıdır, yabancıdır ve benden değildir
Şu meşhur, medeniyetler çatışmasını çıkartmak isteyenler fiziki engelleri olmayanları bile ne güzel de kullanıyorlar bugünlerde! Bir taraf, 300 yıl süren mücadele ve savaşlardan sonra kazandıkları ifade özgürlüğünün, ötekinin kutsalına saygısızlığı da içerebildiğini sanmak gafletinde bulunurken, öteki de ötekinin fikir ve ifade özgürlüğünün onun için ne anlama geldiğini kavrayamıyor.
Peki birbirlerini nasıl anlayacak iki "öteki" de? Bireyin özgürlüğü, ötekinin haklarının korunmaya ihtiyacı olma noktasında durması gerekmiyor mu?
Demokrasi ve ifade özgürlüğü, sadece seçimlerde oy kullanmak ve kötülüğe hizmet edercesine her aklına geleni söylemek midir? Öteki bu noktada nerededir? Hakları nereye kadar korunma altındadır?
Ötekinin filozofu olmakla ünlü Emmanuel Levinas, belki de öteki sorunsalına en fazla kafa patlatan bir 20. yüzyıl düşünürü. "Totalité et Infini" ("Bütünlük ve Sonsuz") adlı tarihi eserinde Levinas, bireyin kendi başına ve başkasıyla birlikte varolması arasındaki farkı tartışır. Ve çıkış noktası, totaliter eğilimli bireyin dünyaya hakim olma isteği ve çevresini ve ötekini kendi ekseni etrafında görmek isteyen temel davranış biçimidir. Ve kavga bu noktada başlar. Bunu önlemek, bireyin ötekinin varlığını fark etme süreciyle mümkün olabilir. Ötekinin ayrı bir varlık olduğu, ötekine göre benin de yalnızca bir öteki olduğu görüldüğünde durum değişmeye başlayacaktır. Benin, dünyayı bütüncül bir biçimde sahiplenme arzusu, ötekiyi farkedince terk edilir. Başkasının yüzünün, başkasının sesininin araya girmesiyle egonun tekil ve bencil dünyası zedelenir. Ve üstelik, ötekine karşı bir sorumluluk, bir görev duygusu belirlemeye başlar. Birey, bu ideal noktada artık ötekine karşı da sorumludur. Dostoyevskinin ünlü sözü de tam bu anlamdadır: "Hepimiz herşey ve herkesten ötürü herkes önünde sorumluyuz ve ben başkalarından daha fazla sorumluyum."
İnsanın insan için olduğu bir dünyanın peşinde olan Levinasa göre; benin ötekini farketmesiyle birlikte öteki için varolması sürecinde sorumluluğu üstlenen birey Tanrıya ve sonsuzluğa da ulaşabilecektir
Felsefe ve Ütopya. Birbirlerinden ayrılamaz ikiz kardeşlerdir belki de. Hayata indiğimizde ise gerçekten de felsefenin ikizinin çok ama çok uzaklarda olduğunu görüyoruz.
Fransız çağdaş teologlardan Armand Abécassis, "barış dönemleri, aslında iki savaş döneminin arasında bulunan geçici bir dönemdir" der. Yani, insanın ötekine karşı totaliter yaklaşımı süreklidir. Bırakın onun sorumluluğunu üstlenmeye, onu "fark etmez" bile. Yabancı görmeye devam eder.
Dünya tarihi aslında genelinde bir savaş tarihidir. İnsanoğlunun sürekli savaşmasının, hükmetmesinin ve ötekini boyunduruğu altına almasının tarihidir. Gönümüzdekiler bunu doğrulamıyor mu?
Kimse ötekini dinlemek, anlamak istemiyor.
Kimse Levinasın ütopik de olsa öteki farkındalığı için çaba sarfetmiyor.
Üstelik, akil zümre dediğimiz kesim bile farkındalık sürecini başlatacağına, önyargılarının pençesinden kurtulamayıp ateşe benzin döküyor
Dünyanın acilen bir kurtarıcıya ihtiyacı var
.