Hayatlarından mutlu olanlar lütfen bu yazıyı okumasınlar. Zira bu yazı, bir köşe yazarının hezeyanları ve kötümserliği ile dolu. Bu yazı, Ertuğrul Özkök`ün son olarak yazdığı gibi tipik bir `homurdanmacı köşe yazarı` yazısı?
Spor,daha doğrusu futbol programlarının tartışmasız en tartışmalı yorumcusunun geçenlerde söyledigine kulak verelim:
"Almanyanin ünlü futbolcusu Franz Beckenbauer,otoyolda hız limitini aşar ve Alman polisine yakalanır.Polisler trafik kuralı ihlali yapanın ünlü futbolcu olduğunu görünce işlem yapmaz ve Beckenbauere iyi yolculuklar deyip uğurlarlar. Aylar sonra,olay meydana çıkınca Alman İçişleri Bakanlığı soruşturma açar ve polislere görevden el çektirir ve üstelik onları cezalandırır
Yorumcunun bu olaydan çıkardığı sonuç ise daha çarpıcıdır: "İşte Almanya, bundan dolayı, Almanya olmuş, Türkiye ise Türkiye olmuş
Bu saptama doğru mu? Gerçek mi? Veya gerçek nerede?..
Sokrates,tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir derken ,bir başka Yunan düşünürü Demokritos gerçeğin, dipsiz kuyunun dibinde olduğunu söylemişti. Platon ise bu iki meslekdaşına şöyle çeki düzen vermişti: Bilmediğimiz meselelerle ilgili olarak doğru kanaatlere sahip olabiliriz. Mutlak doğru bizden sürekli saklanabilir ama düşünce yardımıyla herkes kendi gerçeğine sahip olabilir
Peki, bu durumda mutlak gerçek veya ortak akıl nerede? Ulaşılamayacak bir yerde mi???
***
Son günlerde, Türkiyenin yöneticileri herkesin yapmaya hakkı olduğu kadar yanlış yapıyor olabilirler. Hic biri mutlak doğruya yaklaşamıyor olabilir. Bunda büyük bir sorun görülmemeli. Lakin ,asıl sorun galiba bu noktadan sonra başlıyor. Yöneticilerin, akil insanların ortak aklını dinleyeceklerine onlara sırt verip kendi kalelerinde oynamayı yeğledikleri gözleniyor. Bir hata söz konusu ise, bu hatadan dersler çıkarılacağı yerde kendi yandaşlarına yönelik konuşmalar yapıp aferin, varol, sağol nidaları eşliğinde moral bulmayı daha dogru buluyorlar. Lakin doğruya yaklaşılıyor mu yoksa uzaklaşılıyor mu? Üstelik ,kendilerini eleştiren kimilerini anlayış ve hoşgörüyle karşılayacaklarına ,bunların dışardan veya başka yerden manipüle edildiklerini söyleyecek kadar eleştiri sahiplerini küçük düşürmeleri doğru mu? Maalesef kamuoyunda gün geçtikçe hakim olan komplo teorilerine inanmaktan ve nerede olumsuz bir olay meydana gelse mutlaka yapanların hep aynı birileri olduğunu gösterme alışkanlığı ve kolaylıgından ülkenin yöneticileri de mi etkilenecek?
Türkiyenin temel meseleleri dağ gibi dururken biz başka yerleri mi düzelltmeye odaklanacağız? Eğitim ,adalet,sağlık ve sosyal sigorta gibi temel sorunlarımızı konuşamıyoruz bile ama örneğin Türk sanayiicisine son yıllarda yapılmadığı kadar büyük haksızlık yapıldığından haberiniz var mı? Enflasyonu dizginlemek şart ama salt bunu başarmak için sürekli borç para alarak Türk Lirasının değerini aşırı yüksek tutmak kısa vadede Lale Devri mutluluğu verebilir. Ama globalleşen dünya ekonomisi nedeniyle rekabet yeteneğini haksızca yitiren Türk sanayiinin zorlandığı ne zaman görülecek? İşsiz ordusu ortaya çıkınca iş işten geçmeyecek mi? Borç para ile saadet ne kadar sürecek? Geçmişten hiç mi ders alınmayacak? Enflasyon lobisi suçlamasıyla her şey doğru mu olacak? Yoksa ,biz sokaktaki vatandaşın bilmediği kimi gerçekler mi var?
Siyaset politikaları eleştirilirse yönlendirilmiş olursunuz. Ekomomi politikalarını eleştirirsiniz,hemen enflasyon lobiciliği ile suçlanırsınız...
Bizim televizyon kanallarımız, gün ortasında bayram zamanı misali stüdyodaki konuklara göbek attırır. Futbol karşılaşmaları sonunda, bila istisna, futbol ve hatalar değil sadece ve sadece hakemler eleştirilir. Gün ortasında göbek atar ama kendi hatalarımızı hep başkalarına fatura ederiz.
Böyle mi dogruya yaklaşabileceğiz?
"Almanya neden Almanya da, Türkiye neden Türkiye?
***
Nietszche, hayata tahammül edebilmek için sadece sonsuz mavilikte bir gökyüzüne ihtiyacım var, demişti.
Bizim, mavi gökten önce ortak akıla ihtiyacımız var!..