Duvar

Kâbuslardan, paranoyalardan kurtulmak için beyinlerdeki duvarları yıkmak gerek. Haziran`da, Boğaz`ın kıyısında duvar yıkacağız, 25 sene öncesinde olduğu gibi.Bir de üstüne erguvanlara kavuştuk mu çok yakında, şeytan geçici de olsa mağlup olacak.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Bıyıklı ve giderek sakallı insanlar sevinç çığlıkları ile üzerime doğru geliyorlardı. Sürekli, "Allah’a şükür, Allah’a şükür"  yakarmalarıyla "sonunda istediğimiz oldu" naraları atıyorlardı. Çok korkmuştum. Eve gelip televizyonu açıp haberleri gördüğümde şok geçirmeye devam ediyordum. "Bundan böyle, öyle yaşanıla, böyle giyinile!" Sokağa çıkıyordum yine ve soruyordum, “ben de mi?”. "Hayır” diyordu onlardan biri; "merak etme, yeter ki üstünde altı köşeli yıldız görünsün!"
Artık dayanamıyordum. "Yeter artık"  haykırışımla gecenin kör karanlığında yatağımdan fırlayıp bir bardak suya uzanıyorum. Ve seviniyorum. Hayatım, şafak sökmese bile devam ediyordu eskisi gibi. Çok şükür!
Paranoyalar hep rüyalarda kalsındı!
Barselona’dan döndüğüm gecenin kabusu idi. Orayı terkederken havaalanı yöneticisi tipik İspanyol soyadımı görüp, neden Türk olduğumu sormuştu. Ben de, muhtemelen bu soruyu Kral Ferdinand ve Kraliçe İsabella'ya sormak gerektiğini söylemiştim. Pek anlamamıştı ama sonra yeni bir saldırıya geçmişti: "İyi de İslamcı bir hükümet sizin için zor değil mi?" Tepem atmıştı artık. "Türkiye’yi muz Cumhuriyeti mi sanıyorsunuz?" dediğimde neyse ki faşist Franko İspanya dönemi olmamasının rahatlığını hissediyordum. Görevli, alaycı sorularına ve müstehzi gülüşüne karşı istediği yanıtları alamayınca, ‘buenos tardes Sinyor Molina’ deyip sırra kadem basmıştı.
Lakin bu sevimsiz yöneticiye rağmen Barselona’nın alabildiğine rahatlığı, Akdenizliliği ve özellikle gençlerin özgür ve girişken tavrı bir kez daha hayran bırakmıştı Sinyor Molina’yı…
Memlekete dönüyorum. Gazetelerde ‘flaş’ habere bakın; Yargıtay Başsavcısı, ne diyor? "Şeriatçı tehdide karşı toplumsal güvence zayıflatılmaktadır"… Sonra, Atatürk’ü neredeyse  ‘ölümüne’ savunan tek gazeteye bakıyorum. İlk sayfasının yarısını tamamen siyah üstüne yeşil karakterlerle yazılmış bir yazıya ayırıyor: "Gelmekte olan tehlikeyi görmüyor musunuz?"
Siz, siz olsanız uykunuzda ne görürdünüz yahu???
***
Televizyonu açıyorum. Başbakan çok sinirli. Sürekli olarak birilerine karşı hep negatif enerjisini kullanıyor. Haklı olabilir ama bu ülkenin pozitif bir duruşa daha çok ihtiyacı var. Herkes hata yapabilir, kendisi de yapabilir. Zira sadece çalışan insanların hata yapmaya hakkı vardır…
Amos Oz’u kaçırıyorum mecburen maalesef. Yıllar önce, İsrail’in geri çekilmesinin g’sinin bile konuşulmadığı zamanda tepki çeken o meşhur söylemini hatırlıyorum birden. "İşgal edilen tüm topraklardan çekilelim. Filistinliler hala barış istemezlerse o zaman sınırlarımıza duvar örelim. Ama o duvarı aşıp yine saldırırlarsa bu kez cephenin en önüne ben gideceğim!"… Türkiye’de verdiği röportajda, "Hamas’ın seçilmesi Filistinliler için de bir felâket. Çünkü fanatik, uç bir hareket. Ve fanatikler asla ödün vermez" demiş. Acaba bunu görüştüğü Başbakanımız’a da söylemiş midir? Merak işte… Bu arada, Oz’a bizim cemaat az ilgi göstermiş. Bunda şaşılacak bir şey yok. Bize siyaset, felsefe, bilim, sanat filan falan değil, bunların dışında ne varsa o lazım!…
Televizyon haberleri uslu durmayan şeytanın yeni oyunlarının görkemli bir gösterisi gibi adeta. Ama kimi eylemlerde, çocukların ‘cephenin’ en önünde olması Filistin İntifada’sındaki çocukları hatırlatamıyor nedense çifte standart âşıklarına. Bugün haklı olarak bunu eleştiren aydınlar ve siyasetçiler ve de yazarlar o gün neden susmuşlardı acaba? Ah şu ‘duvarlar’!
***
Lâleleri neden sevmediğimi bilemiyorum. Belki  o ‘lâle devri’ meselesini hatırlattığı içindir. Yani, "borçla ye, iç, yat ama çocuklarının geleceğini de karart"… Neyse, İstanbul, doğasında olmayan lâlelere büründü ama ben 15 günlük sevgilimi bekliyorum sabırla her yıl olduğu gibi. Erguvanlarımı çok özledim. Üstelik Hz. İsa’ya ihanet eden Yahuda’nın kendini astığı erguvan ağacının utancından kızarıp aldığı renk bu sene bir bakarsanız değişir, daha da güzelleşir. Zira, Yahuda’nın suçsuz olduğu ortaya çıktı geçenlerde…
Bir de Pink Floyd’u bekliyorum. Haziran’da, İstanbul’un Boğaz kıyısında, 25 yıl önce yıktığımız ‘duvarları’ tekrar yıkacağız. Lakin, paranoyalardan kurtulmak için ilk önce beyinlerdeki duvarları yıkmak gerek herhalde.
Yaşasın müzik
Kahrolsun şeytan.