AJC`nin 100. yıl kutlamaları kapsamında Washington`da düzenlenen bir panelde İsrailli yazar A.B Yehoshua görüşleri ile Yahudi kimliği sorununu yeniden gündeme getirdi. Yazarın açıklamaları sert tepkilere neden oldu.
AJCnin 100. yıl kutlamalarına ilişkin haberi geçen hafta manşetten verdik. Bu özel törenin şerefine ABD Başkanı George W. Bush, Alman Şansölyesi Angela Merkel ve BM Genel Sekreteri Kofi Annan ilk kez birlikte bir Yahudi kuruluşunun çatısı altında bir araya geldiler.
1906da Rusyadaki kanlı pogromlar üzerine New-Yorkda bir grup Yahudi tarafından kurulan "American Jewish Committee" Diasporadaki Yahudilerin güvenliğini sağlama, antisemitizm ile mücadele etme ve ABD ile İsrail Yahudileri arasındaki işbirliğini güçlendirme gibi amaçlar taşıyor. Kuruluş, özellikle David A. Harrisin "executive director" görevine getirilmesi ile daha etkin bir rol oynamaya başladı.
4 Mayıs Çarşamba günü gerçekleşen kapanış balosuna aralarında Türkiye Musevi Cemaati Başkanı Silvyo Ovadyanın da yer aldığı 52 ülkeden konuklar katıldı. Ancak, Angela Merkelin, ikinci ABD ziyaretinde, AJCnin genel kuruluna katılması, karanlık geçmişe rağmen, Yahudi-Alman ilişkilerinin dostane bir şekilde sürdürüldüğünün kanıtıydı.
Kutlama etkinlikleri kapsamında Washingtonda düzenlenen forumda, ünlü İsrailli yazar A.B. Yehoshuanın; dinin belirleyici bir etken olmadığını, İsrail kimliğinin Yahudi kimliğinin üstünde yer aldığını, İsrail toprağını hergün kokladığını, İbraniceyi de hergün konuştuğunu belirtmesi sert tepkilere neden oldu.
Yazar ayrıca Yahudi kimliğinin İsrail kimliği ile aynı özellikleri taşımadığını, Yahudilerin Diasporada giysi değiştirir gibi bir ülkeden diğerine göç ederken yaşadıkları ülkelerin de karakterini edindiklerini dile getirdi. New Republic Gazetesi yazarlarından Leon Wieseltier, Yahudi dininin İsrail devleti kurulmadan binlerce yıldır süregeldiğini, Yahudiliğin aynı zamanda çok köklü bir kültür ve yaşam tarzı olduğunu savundu. Panelin moderatörü Ted Koppel de tartışmaya müdahale etmek zorunda kaldı ve A.B.Yehoshuaya karşı çıkarak Diaspora Yahudiliğinin devamlılığı için AJC ve ABDdeki diğer Yahudi kuruluşlarının gösterdikleri çabaların küçümsenmemesi gerektiğini ileri sürdü.
A.B.Yehoshua belki bazı doğruları doğru olmayan bir zaman ve mekanda dile getirdi, açık sözlülüğü, esneklikten yoksun tavrı şimşekleri üstüne çekmesine yol açtı. Aslında, örneğin Türk Yahudisinin belirleyici özelliklerini yüzyıllardır yaşamını sürdürdüğü coğrafyadan almasından daha doğal ne olabilir ki... Ancak bu durum dinin ikincil derecede önem taşıdığı anlamına gelemez. İsrailde bile, pekçok farklı ülkeden göç eden Yahudiler, aradan iki-üç kuşak geçmesine rağmen, hala geldikleri ülkelerin özelliklerini korumaktadırlar. Bir İsrailli kimliği oluşmaktadır ancak bu süreç henüz tamamlanmamıştır.
Yine de son verilere göre 5.64 milyon Yahudinin yaşadığı İsrailin en fazla Yahudiyi barındıran ülke olması, ABD dahil günümüzde, Diasporada yaşayan Yahudilerin azalma eğilimi göstermeleri düşünmeye değer bir konu...
Geçtiğimiz hafta Türkiyeyi ziyaret eden Fas heyetinde Cemaat Başkanı Serge Berdugo ile bir söyleşi yapma imkanı buldum. Kendileri bir zamanlar iki yüz elli bin Yahudinin yaşadığı Fasta bugün sadece beş bin Yahudinin kaldığını belirtti.
Fas Cemaat Başkanının bu açıklamalarını oldukça anlamlı buldum; "Bizim ülkemizin ve Türkiyede yaşayan Yahudilerin benzer bir görevi var. Sayımız fazla değil, buna rağmen Hanuka mumu gibi hep yanmaya devam ederek yaşadığımız ülkelerde bir barış köprüsü işlevi görmeye devam edeceğiz."