Rahşan Ecevit`in geçen hafta gazetemizin manşetinde yer alan ve İsraillilerin GAP topraklarının çoğunu Türk vatandaşı Yahudiler aracılığıyla ele geçirdiklerine ilişkin açıklamaları başta Türk Musevi Cemaati?nin tepkisine, basında da sağduyulu bazı yazarların sert eleştirilerine hedef oldu.
Bir dönem adı dağlara taşlara kazınan, ülkenin umudu "Karaoğlan", Bülent Ecevitin hayat arkadaşının bu denli bağnaz görüşler ileri sürebilmesini, yetmişli yılların bir sosyal demokratı olarak algılamakta güçlük çektim.
"Bir ülkede antisemitizmin varlığını ne belirler?" Binlerce kez sorgulanan ve bir köşe yazısının kapsamı içinde yanıtlanması zor bir soruyu yine de gündeme getirmek istiyorum.
İlkin antisemitizm aşırı sağ ile özdeşleştirilse bile bu sağlıksız eğilimin solda ve siyasi yelpazenin her kesiminde yeşerebileceği gerçeği gözden kaçırılmamalıdır. Antisemit görüşler muhafazakarların arasında olduğu kadar devrimciler arasında da taraftar bulabilir. Bu nedenle Rahşan Ecevitin tüm Türk Yahudilerini töhmet altında bırakan, gerçek dışı, asılsız iddialarını, "sosyal demokrat" değil, "nasyonal sosyalist" bir dünya görüşünün ürünü olarak nitelendirmeyi doğru bulmuyorum.
Yahudilerin de her yurttaş gibi hakaret, taciz, müessir fiil, hatta cinayetlerle karşı karşıya kalabilmeleri acı da olsa yaşamın bir gerçeğidir. Ancak antisemitizmin varlığını belirleyen, bu tür suçların salt Yahudi olmalarından dolayı Yahudilere karşı işlenmeleridir. Yoksa suçun örgütlü olması bir zorunluluk değildir.
Bir ülkede gamalı haç, ölüm kampları ve sarı yıldız yok ise antisemitizm de yok mu sayılmalıdır?
Rahşan Hanım son derece açık ve seçik Türk Yahudilerine karşı bir komplo teorisinin savunuculuğunu üstlenerek kişisel dahi olsa antisemit bir davranış sergilemiştir.
Her dünya vatandaşı gibi bir Yahudinin de eleştirilmesi doğaldır, her ülke gibi İsrailin politikası da eleştirilebilir, hatta her kültür veya din gibi Yahudi kültürü ve dini de tenkit edilebilir. Böylesi doğal bir yaklaşım sadece hoşgörü ile karşılanmamalı, arzu dahi edilmelidir. Çünkü Yahudiler kendi kabuklarına çekilerek dünyadan soyutlanamazlar. Bu duruş insanlığın bir parçası olmanın yadsınamaz sonucudur. Sessizlik ve içe kapanıklık kesinlikle kabul edilebilir bir davranış tarzı değildir.
Belki Yahudiler hakkında belli siyasi nedenlerle doğru olmayan bilgilerin aktarılmasını dahi anlayış ile karşılayabilir, yanılgı insana özgüdür diyebiliriz. Ancak vatandaşı olduğumuz bir ülkede kin duygularını besleyecek yalanların yayılmasına karşı var gücümüzle karşı çıkmalıyız.
Antisemitizm saçma sapan komplo teorileri yayar. Suriyede yayınlanan "Al-Thawra Gazetesi" Nes Siyona Enstitüsünde sadece Arapları etkileyebilecek ve yok edebilecek bir virüsün icat edildiğini yazdı. 1998de aynı asılsız haber İngilterede, "Sunday Times"da yer aldı ve söylentiler giderek yaygınlaştı. Yıkanan beyinler kötü sonuçlar doğurabilir. Her kötülüğe muktedir oldukları düşüncesi Yahudileri öldürmeyi de kimi zihinlerde haklı kılar. Diş Hekimi Dr. Yasef Yahya, sinagog saldırılarında yaşamlarını yitirenler antisemitizmin değil de neyin kurbanı olmuşlardır?..
Kimi insan antisemitizmin varlığını belirleyen olguları görmezden gelmeyi yeğler, tabuların yıkılmasına karşı çıkar. Ben bunu yüksek ateşin varlığını öğrenmemek için termometreyi kırmaya veya gizlemeye benzetiyorum...
Bu ülkemizde de öyle, Fransa veya dünyanın her hangi bir ülkesinde de öyledir. Güneşi balçık ile sıvayamayız...