Tam 50 yıl önce kimi insanlar yaşadıkları ve vatandaşı oldukları ülkenin yöneticilerinin kararıyla doğdukları yerden sökülüp atılmışlardı. `Kötülük`, nerede olursanız olun, ne düşünürseniz düşünün, sizi hep yakalıyor. Zira dün `iyilik` yerlerde sürünüyordu. Bugün de öyle değil mi?
1920lerde Odesadan ABDye Yahudileri kaçıran gemide bulunuyordu Bay Drankel. Gemi İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını geçtikten sonra Akdenizde seyrederken içerde başgösteren salgın hastalıktan dolayı Mısırın ünlü İskenderiye Limanına demir atar zorunlu olarak. Hava alabildiğine güzel, güneşli, ılıman ve Odesanın karanlık ruhunu temizleyecek kadar aydınlıktı. Bay Drankel ve ailesi mucizevi bir şekilde hastalığa yenilmemişlerdi. İngilterenin egemenliğinde bulunan bu ayrıksı Mısır liman kentinin hastanesinin penceresinden bakarken Bay Drankel hem kendisinin hem de çocuklarının ve torunlarının kaderini tayin edecek kararı verir: ABDye gidilmeyecektir. Burası güvenli, üstelik iklimi de mükemmeldir...
Aile İskenderiyeye yerleşir.
Bay Drankel işini kurar, genişletir. Çocuklarının geleceğini garanti altına alır. Hayatını, ailesi ve Arap arkadaşlarıyla beraber keyifli ve güvenli geçirir. Lakin 1947de Birleşmiş Milletler İsrailin kurulmasına onay verince o güzelim ılıman iklim tam bir kâbusa dönüşür. 80 bin Yahudiyi artık zor günler beklemektedir. Mısırı Araplaştırmaya yemin etmiş Başkan Nasır, artık tüm Yahudileri siyonizm ve İsrail emellerine hizmet eden casuslar olarak görür. Ve 1956da patlak veren Süveyş Kanalı krizi ve savaşıyla oğul Drankele İskenderiyeyi, ailesi ve tek bir bavulla 1 hafta içinde terketmesi söylenir. Bay Drankel oğluna vedalaşmasını söyler. Oğlu her şeye rağmen o ülkenin bir vatandaşı olarak hiç bir zaman kovulacağına inanmamıştı. Onun gibi binlerce Yahudi, İngiliz ve Fransız vatandaşlarına aynı emir verilirken, tüm varlıklarına ve işyerlerine el konuluyordu. Bir gecede tüm varlığını kaybeden oğul Drankel, babasının tesadüfi olarak İskenderiyeye demir atmasının nasıl da hüzünlü bir son yarattığını düşünemiyordu bile. İskenderiye Limanına yanaşan gemiler apar topar onu ve ailesini Avrupanın güvenli bir limanına bırakır. Onları karşılayan Yahudi örgütleri nereye gitmek istediklerini sorduklarında binlerce Yahudi göçmen İsraile derken, o nedense Avrupayı seçer.
Cebinde sadece bin dolar ile tek gözlü bir evde hayata sıfırdan başlar... Bay Drankelin büyük torunu bugün İskenderiyeye gitmek istediğini, babasının ise 10 yaşında gördüklerinden sonra oraya gitmesine izin vermediğini söylüyor kendisiyle konuştuğumda...
Josef Abdül Vahit. Kahire doğumlu bir başka Yahudi. Geçenlerde Harvard Üniversitesine çağırılarak başından geçenleri Amerikalı öğrencilere anlatması isteniyor. Vahit anılarını aktarırken gözyaşlarını tutamıyor çünkü Ben, bir gecede Piramitlerimi ve Nil Nehrini terketmek zorunda bırakıldım. Bunu ancak o gizemli şehri tanıyanlar anlayabilir der. Ben Yahudi de olsam, Arap dünyasında bir Mısırlı vatandaş olmaktan gurur duydum ama dinsel kimliğimden dolayı bana bunu yaşatmadılar dediğinde ise gözyaşları artık öfke seline dönüşüyor. Vahit, özellikle, 1950 başlarında duvarlarda, Yahudiler Arapların köpeğidir yazısını görmesine veya bir lise arkadaşının, Bir gün hepinizin boynunu kıracağız demesine rağmen bunların gelip geçici olacağına inanmıştı. İnanmak en doğal hakkıydı. Lakin, kötünün egemen olduğu bir dünyada doğal ve naif duygulara yer var mıydı?
Vahit bugün 55 yaşında ABDde Kahire nostaljisi ile birlikte varlıklı ve sakin bir hayat sürüyor...
Geoffrey Hanson... O da bir İskenderiye doğumlu Mısırlı bir Yahudi. 70 yaşında ve evli olmasına rağmen, 50 yıl önce terketmek zorunda kaldığı Mısırlı nişanlısının resmini elinden düşürmüyor. 20 Ekim 1956da Jeannette ile nişanlanmış ama aynı gün İsrail Mısıra savaş açmıştı. 31 Ekim geceyarısı ise Bay Hanson Mısırlı yetkililer tarafından tutuklanır ve cezaevine gönderilir. Nişanlısı Geoffreyi iki kez ziyaret eder ama 90 gün sonra ise bir daha göremez zira Geoffrey bir gecede ülkeden kovulur. 1948e kadar Mısır Yahudilerinin neredeyse tamamının geniş topluma entegre olduklarını, siyonizm ile hiç bir zaman uğraşmadıklarını söylüyor. Çok iyi bir işim vardı, sevgilim vardı, çok mutluydum ama savaş çıkınca bin kadar Yahudiyi tutukladılar nedensiz olarak. Sonra da bizi doğduğumuz topraklardan kopardılar bir gecede diyor. Ve halâ fotoğraftaki 50 senedir göremediği Jeannettei arıyor.
Kendisi Ramat Gan / israilde otel yöneticiliğinden emekli olarak sakin ve huzurlu bir yaşam sürüyor. Sürekli olarak İskenderiyeye gidiyor ama Jeannetteini bulamıyor.
Evim İsrailde, kalbim Mısırda diyor...
1956 ile 1957 yılları arasında Mısırdan tam otuz bin Yahudi kovuldu. Bugün sadce 50 yaşlı Yahudi yaşıyor!
1930 ile 1957 arasında bölgedeki tüm Arap ülkelerinden toplam dokuz yüz bin Yahudi yerlerinden yurtlarından sökülüp atıldılar.
900 binin hikâyesi burada anlatılanlar kadar şanslı değil muhtemelen.
Bu sessiz çığlıklara tanık olan sadece tarih.
Gelecek adına bazen onun sayfalarını çevirmekte fayda var