Holokost sonrasında en çok tartışılan konulardan biri de bu vahşet anında Tanrı`nın nerede olduğuydu? Araştırmacı ve TV yorumcusu Sivan Rahav Meir`e göre; Tanrı insanı özgür yaratmış ve iyilik ile kötülüğün seçiminde onu serbest bırakmıştır. Aynı inancı ben de paylaşıyorum.
Karakare Film Günlerinin gala gösteriminde, The Last Train filminde iki salon da dopdoluydu. Sinema dili açısından fazla bir özellik taşımayan ancak izleyiciyi derinden sarsan bir Holokost filmi Son Tren.
İki saat boyunca bir trenin sığırların taşındığı vagonunda açlık ve susuzluktan kırılan Auschwitz yolcularının dramı perdeye yansıtılır; bir yandan Tanrıya yakaranların, inançlarını yitirmeyenlerin dua sesleri, diğer yandan Tanrının varlığını sorgulayanlar
Holokost sırasında ve sonrasında en çok tartışılan konulardan biri de bu vahşet anında Tanrının nerede olduğuydu?
Aşırı dindar kesimden gelmesine ve genç yaşına rağmen laik/dinci görüş ayrılıklarına getirdiği pratik çözümlerle tanınan Sivan Rahav Meir, 26 Şubat günü Yad Vaşem Müzesinde düzenlenen ve yönettiği First Congress of İsraeli Youth Mouvementsdeki panelde şöyle demekteydi:
Eğer insanoğlunun böylesi bir kötülük yapabilmesi Tanrının yokluğunu düşündürtebiliyorsa, yeryüzündeki tüm güzellikler, açık kalplilik ve sevgi de Tanrının varlığının bir kanıtıdır. Bence pek çok kimsede temel sorun Tanrının var olup olmadığı değil, her zaman merhametli davranıp davranmadığıdır. Tanrı hem kötülük, hem de iyiliklerin içinde mevcuttur. Tanrı insanı özgür yaratmış ve iyilik ile kötülüğün seçiminde onu serbest bırakmıştır.
Karakare etkinliği kapsamında izlediğim yapıtlardan biri de İnvincible idi. Çarşamba gece seansında salonda çok az kişiydik; seyircilerden biri de Milliyet Gazetesi köşe yazarı Güneri Cıvaoğluydu. Filmi göremeyenlere üzüldüm.
Faşizmin Almanyada yükseliş döneminde,1932 yılında yaşanan gerçek bir yaşam öyküsü gerçeküstü bir dil ile perdeye aktarıyor. Ben olsam Karakare Film Günlerinin gala filmi olarak İnvincibleı seçerdim.
Salonda beş kişi ile birlikte izlediğim Memoria adlı İtalyan filminde Elisa Springer yaşadığı trajedi ile ilgili 45 yıl sürdürdüğü sessizliğini bozma kararı alır. Holokostta her yaşamını yitirenin ve her kurtulanın ayrı bir öyküsü vardır. Ama Holokost olgusunun tümünü kavramak belki de insani düşüncenin sınırlarını zorlamakta
Sayıların isimleri unutturduğu yerde, kişisel dramların pek azı gün ışığına çıktı. Cehennemden kurtulanların çoğu farklı nedenlerle uzun yıllar sessiz kalmayı yeğledi; kimi yakınları yok olduğu halde hayatta kalabilmenin acısıyla, kimi canilere karşı bir şey yapamamış olmanın acziyle, kimi de bu acı deneyimi başkalarının kavrayamayacağı kaygısı ile konuşmadılar.
Yıllarca suskun kalanlara diğer bir örnek de İsrailde yaşamını sürdürmekte olan Yeheskiel Neor. 60 yıllık sessizlikten sonra, 8 yaşında bir çocuk iken babası ve kardeşleri ile Romanyanın bir köyünden Ukraynaya nasıl sürüldüğünü iki yetişkin çocuğu ve torununa ilk kez üç ay önce anlattı.
Farklı bir Şoa öyküsü, çünkü trenler yok, toplama kampları yok, SSler yok. Görevi Romanya polisi yüklenmiş, günler boyunca süren bir sürgün öyküsü. Yol kenarındaki halk Yahudilere altın, giyim eşyası karşılığında yemek, hatta el arabası satıyor. Yaşlılarla birlikte küçük Yeheskiel de arabaya biniyor, ancak arabadan düşünce yerini daha büyük olan ağabeyi Mordehay alıyor. Gün ağardığında Mordehayın donmuş vücudunu buluyorlar. O gece 500 kişi soğuktan can veriyor. Açlık ve susuzluktan kırılanlar hendeklere atılıyor.
Dinyester nehri geçilirken gücünü tüketenler sularda boğuluyor, nehir ölülerle kaplı
Bu kez görev Ukraynalılara geçiyor. Onlar daha da acımasız; Yahudilerin kapatıldıkları domuz ahırında kımıldayacak yer yok, Yeheskielin kız kardeşi İta yere çömeliyor ve saatlerce aynı durumda kalmaktan bacak kasları tutuluyor, doğrulamıyor. Yeheskiel eliyle dokunuyor ve İtanın cansız bedeni yere yığılıyor.
6 milyon Yahudinin külleri üzerinde yükselen ve bu hafta 59. kuruluş yılını kutlayan bir devletin varlık nedeninin hala tartışılması kabul edilemez.