ABD krizi dünyayı sardı

Alber NASİ Köşe Yazısı
23 Ocak 2008 Çarşamba

Dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD’den kaynaklanan ekonomik kriz tüm dünyayı sardı. Geçtiğimiz yaz subprime mortgage kriziyle başlayan, buna bağlı olarak  ABD bankalarının olağanüstü zararlar açıklamasına, petrol fiyatının yükselmesine,  mortgage faizlerinin artmasına neden olan ve özellikle ABD’de ortaya çıkan  durgunluk belirtileri tüm dünyayı sarsmaya yetti.

Aslında bu durumun böyle olacağı, 2008’in pek de kolay geçmeyeceği geçen yazdan beri aşikardı. Sürekli ve çılgınca büyüyen dünya ekonomisinin eninde sonunda nefes alması kaçınılmazdı.

ABD’de faizlerin düşmesine karşın, bankaların bireylere kredi vermekte daha seçici davranması, gerek emlak piyasasını, gerekse de genel ekonomiyi etkileyecek faktördür.

Büyüyen ekonomiye bağlı olarak petrol ve hammadde fiyatlarının hızla artması kaçınılmazdır. Önümüzdeki 1 – 1.5 yıllık dönem, durgunluk hatta negatif büyümeye gebedir.

Ancak bir kez büyümeye başlayan ve geri dönüşü olmayan Çin ve Hindistan gibi pazarlar, dünyanın geri kalan kısmı büyümese de en geç 2009 sonundan itibaren küresel büyümeyi tekrar tetikleyecektir.

Kriz dönemlerinde “kaliteli” ürünlere ve yeni teknolojilere yönelmek genel eğilimdir. Özellikle Çin bu dönemde kalitesini arttırmazsa büyüyen ekonomi sırasında biriktirdiği trilyon dolar mertebesindeki birikimi eritmek zorunda kalacaktır.

Özellikle ABD pazarına yönelerek üretim kapasitesini arttıran Çin’in, ABD ekonomisinin yavaşlamasıyla daha fazla iç pazara çalışması kaçınılmazdır. 

Çin’in kaliteyi arttırması ve siparişlerin yavaşlaması ise ister istemez fiyatların eskisi kadar ucuz olmamasına sebep olacaktır. Bir anlamada ucuz ve kalitesiz Çin malı kendi kendini yok edecektir.

***

Bu arada hiç şüphesiz yeni seçilecek olan ABD başkanı uzun süren bir popülarite dönemi yaşayacaktır. Olabildiğince dip noktada olan ABD ekonomisi ve ABD Doları başkan kim seçilirse seçilsin, toparlanma dönemine girecektir.

Özellikle seçilecek bir Demokrat Başkan Irak’taki durumu buzdolabına kaldıracak ve orada yapılan harcamaları asgariye indirerek ABD ekonomisini rahatlatacaktır.

Yine de Hillary Clinton’un, ABD’nin Irak’tan tamamen çekilme söylemi fanteziden öteye gidemez. ABD’nin Irak’tan çekilmesi başarısızlığın kabulüyle beraber bölgenin kontrolünün ağırlıklı olarak İran’a terk edilmesi anlamına gelecektir. Bu durum ne ABD, ne de bölgedeki diğer ülkeler tarafından tercih edilecek bir çözüm olmayacaktır.

Yapılan üst üste hatalarla gerek ekonomik açıdan, gerekse de prestij açısından George W. Bush’un ABD’yi dibe vurdurmasının ardından Beyaz Saray’da Cumhuriyetçi bir başkanın görev alması zor görünüyor.

Bu aşamada Obama ve Clinton arasındaki çekişme adeta başkanlık seçimleri kadar önemli. Şubat ayında yapılacak ön seçimlerle Beyaz Saray’ın en güçlü adayı ortaya çıkacak.