Luna ve Dalya evlenir evlenmez aynı apartmana yerleşip komşu olan iki arkadaştır. Komşu olmakla arkadaşlıkları çok keyifli bir dostluğa dönüşür.
Tüm günlerini birlikte geçirirler. Sırlarını paylaşırlar. İkisi de oldukça yoksuldurlar; ama evlerinden kahkaha sesleri eksik olmaz. Çocuklarını da birlikte büyütürler. Birbirlerine hep destek olurlar. Çocuklar da kaynaşır, kardeş gibi büyürler. İnanılmaz bir sevgi bağı vardır; bu kan bağı olmayan iki aile arasında. Çok hoş bir lezzettir bu; hepsinin yüzüne nur yağdırmıştır adeta. Sobalı bu iki evde huzur vardır kardeşlik ve mutluluk vardır. Herşey keyif verir onlara. Fırından yeni çıkmış mis kokulu bir kek bile birlikte paylaşılarak yenir. Kısacası hayat çok güzeldir bu iki canciğer dost için. Luna hep eşine: “Ben gerçekten Tanrı’nın sevgili kuluyum. İki tane mükemmel yavrum, eşsiz bir eşim ve hayatıma renk katan bir tanecik gerçek dostum var. Daha ne isteyeyim ki?” der. Dalya ertesi sabah her zamanki gibi kahve içmeye Luna’ya gelir. Biraz düşüncelidir ve Luna’ya açılır: “Eşimin patronu çok varlıklıdır. Oğlunun bar mitsva töreni var. Bizi de davet etti. Kıyafetim var; ama ne ona uygun ayakkabım ne de bir kolyem var” deyince Luna pişkin pişkin güler. Beş dakika ortadan kaybolur. Ardından gelir: “Bu ayakkabılar sana olur. Geçenlerde kocamın patronunun karısından ödünç almıştım bir düğün için. Daha vermedim. Ondan izin de alırım. Çok tatlıdır merak etme. Bu kutuda da hakiki elmas bir kolye var. Kayınvalidem ölmeden evvel beni çağırdı ve bana: “Canım benim, öz kızım olsan bu kadar bakmazdın bana. Yaptıklarını asla ödeyemem. Bu kolye senin hakkın. Kimseye gösterme. Umarım sana şans getirir. Çok mutlu olursun” demişti. İnanır mısın hiç giymedim. Al kullan.” der. Dalya gözlerine inanamaz, ona sarılır: “Yine yaptın. Yine zor anımda bir kurtarıcı gibi tüm sorunlarımı bir anda yok ettin. İyi ki varsın. Dostluk, paylaşım harika bir hissiyat hadisesi. Annem söylerdi hep: Krallar bile gerçek dostları olmadığı için mutluluğu tam tadamazlarmış. Seni çok seviyorum” der. Bu, dostluk kokulu mutluluk dolu tablo maalesef yakın bir tarihte sona erecektir.
Dalya’nın kocasının maddi durumu bir hayli düzelir. Patronu ona ortaklık teklif eder. Artık hayat standartları yükselecektir. İlk olarak evi değiştirirler. Bu iki komşu geceler boyu ağlaşırlar. Luna: “Kar yağınca dışarı çıkamazsın evde kalırsın ya, hiç üzülmezdim. Şimdi Dalyalar bize gelir. Pencereden karı seyreder, eğleniriz; diye sevinirdim şimdi sen burada olmayınca çok zor olacak herşey” der.
Taşınmalarının ardından önce haftada üç sonra iki sonra bir görüşürler. Çocukların okulları başlayınca bu ara daha da uzar. Dalya’lar eşinin iş arkadaşlarıyla görüşürler. Çocukların okulları başlayınca bu arada daha da uzar. Dalya’lar eşinin iş arkadaşlarıyla görüşürler sıkça. Yıllar yılları kovalar. Dalya merdiveneri bir hayli çabuk çıkar. Luna için yerinde durmak bile zordur. Kimi zaman aşağı bile iner. Maddi durumu hep sallantıdadır.
Bir gün Dalya onlara oğlunun bar mitsva davetiyesini yollar. Gecesi de oldukça şık bir oteldedir. Luna eşine: “Kıyafet uydururuz. Peki onlara ne hediye götüreceğiz? Altta kalmak istemem. Onlarla yılların dostluğu var. Ne yapsak?” der. Kocası: “Merak etme. Patrondan avans isterim. Yosikoya bir altın saat alırız. Yavaş yavaş öderiz. Yosiko için değmez mi? Elimizde büyüdü. Hatırlar mısın küçükken bana da “baba” derdi. Ne güzel günlerdi o günler!” der.
O hafta Luna bir kuzenine davetlidir. Kuzeni: “Peki anlat bakalım. Tefilin nasıl geçti? Kaç kişi vardı?” deyince Luna anlayamaz, “kimin tefilini vardı?” diye sorar. Kuzeni: “Dalya’nın oğlunun tefilini vardı dün sabah. Bu cumartesi de bar mitsvası olacak. Dün sabah bizim kuaför erkenden açıldı. Tıklım tıklımdı. Tüm yakın dostlarını da çağırmış. Siz yok muydunuz? Erken diye mi gidemediniz?” der. Luna’nın boğazına bir düğüm takılır. Kulaklarına inanamaz. Nefes alamadığını hisseder. Eve gelir. Çok çok üzgündür; ama kocasına birşey anlatmaz. Eşi altın saati almıştır Yosikosu için. Onu üzmek istemez.
Nitekim barmitsva gelip çatmıştır. Luna ve eşi salona girerler. Yerleri en arkadadır. Masadaki kimseyi tanımıyorlardır. Bir ara Luna sorar: “Siz Dalya’nın arkadaşları mısınız?” der. Biri “Yok biz bay Dani’nin yanında çalışan işçileriyiz.” diye yanıt verir. Luna’nın başından kaynar sular düşer. Kocasına: “İnsanlar neden böyle acımasız, hissiz oldular? Nerede o eski mis kokulu duygular, sevgiler! Neden bu kadar kötüye gidiyor insanlık? Ben Dalya’yı hep çok sevdim. Hep ona olan sevgimi yansıttım. Hep kötü anında yanında oldum. Onunla çok şey paylaştım. Bu, önlerde oturan Dalya’nın şereflendirdiği insanlar ne yapmış Dalya için? Evet dünyanın sonu gelmiş. Dayanışma bitmiş. Dostluk, artık fosilleşmiş, yok olmuş. Menfaat ilişkileri dünyanın hakimi olmuş. O güzel arkadaşlıklar katledilmiş.
Ben gerçek elmas kolyemi, tek servetimi ona verdim. Şimdi o, beni kocasının işçilerinin yanına koydu. Belki utandı bizden. Hadi gidelim evimize. Çocuklarımızla bu pis dünyadan soyut olarak yaşantımıza devam edelim. Nasılsa gidişimizi fark edecek bir dostumuz yok bu salonda!” der. Karı koca nefes alamadıkları bu havasız, yapmacık dolu, sahte mutlulukların egemen olduğu lüks salondan ayrılırlar. Eşi: “Boşver, canım. Sen demez misin? En önemli şey huzurdur diye. Huzurluyuz, birlikteyiz. Bizi seven başka yakın arkadaşlarımız var. Tanrı belki bizi maddi bollukla ödüllendirmedi. Dalyalar gibi; ama bizi manevi bollukla mükafatlandırdı. Hangisi daha kıymetli?” der. Gülüşürler, yol alırar gerçek dostlukların yaşandığı sıcak yuvalarına...
Not: Dostluk kelimesi bile insanı mest eder. Ancak gerçek dostlukların nadiren yaşandığı bu yüzyılda maalesef o eski paylaşımlar, o eski güzellikler yok olmakta. Gelin bu güzel duyguları yeniden canlandıralım. Sevgi tohumları saçalım dört yana. Sevelim sevilelim. Kimseyi kırmayalım. Yarın nerede nasıl olacağımızı bilemeyiz. O zaman bu yapılanlar niye? Hepinize sahte arkadaşlıklardan uzak güzel günler dileklerimle...