Hani diyorlar ya, “Bu ülkede sporcu yetişmiyor, nerede rekortmen atletler, nerede başarılı eskrimciler, hani çığır açan okçular” diye... Veya “Neden sürekli bir biçimde futbolcu ihraç edemiyoruz yurtdışına? Dünyaca isim yapan basketbolcularımız neden bir elin parmaklarını geçmiyor?” mealindeki sorular pek bir tanıdık geliyor kulağa... Sporcu sayısının azlığından dem vuruyoruz kimi zaman, 70 milyonluk ülkeden 70 tane kalburüstü sporcu çıkartamamanın verdiği azapla... Oysa bu teorilerin hepsi laf-ü güzaf... Çünkü aslında hepimiz birer sporcuyuz. Özellikle İstanbul’da yaşayanlar... Nasıl mı?
Eğer ki şehir içindeki iki şeritli yolda 80- 90 kilometre hızla geçen hususi otomobillerden bir yaya olarak sıyrılmayı başarabiliyorsanız...
Eğer ki minibüslerin, dolmuşların ve taksicilerin tilki kurnazlığındaki usta manevralarından kıvırabiliyorsanız direksiyonunuzu bir şoför olarak...
Eğer ki Metrocuk’u kullanmak için yerin dibine inip sonra da şehir seviyesine çıkmak için arşınlıyorsanız yolları adım adım...
Eğer ki 7’den 70’e tüm “sporcular” olarak yüksek yüksek kaldırımlardan inerken ayak bileğinizi kırmıyor veya incitmiyorsanız...
Eğer ki şehir içinde çalıştığınız yerin hemen dibinde, kaba tabirle burnunuzun dibinde bir havai fişek fabrikası var ve siz hâlâ ondan habersiz bir biçimde yaşamınıza devam edebiliyorsanız...
Eğer ki şehrin bir tarafından bir diğer tarafına yaklaşık iki saatte geçme sabrını gösterebiliyorsanız...
Eğer ki tinerciler peşinizden koşmasına rağmen onlardan paçanızı kurtararak sıvışmayı başarabiliyorsanız aradan...
Eğer ki attığınız deparla telefonunuzu çalmak için aportta bekleyen kapkaççıdan kurtulabiliyorsanız...
Eğer ki şehrin en önemli meydanında tacize uğruyor ve buna rağmen ruh sağlığınızı koruyabiliyorsanız...
Eğer ki otopark değnekçilerine “para sıkmamanız” durumunda size “sıkılacağından” korkuyor ve bu psikolojiyle bu şehirde hâlâ yaşamaya devam edebiliyorsanız...
Eğer ki yeşil park alanları otoparklara dönüştürülüyorsa bir bir ve yeşilsiz bir ortamda hâlâ nefes alabiliyorsanız...
Eğer ki çevreyollarındaki şehir lambaları geceleri yanmıyor ve kör karanlıkta evinize dönebiliyorsanız ölüm korkusuyla... Siz bir sporcusunuz... Durup dururken, hatta haftasonunda Fenerbahçe-Galatasaray karşılaşması oynanmışken neden mi yazdım bunları, hem de onlarca “skor yazarı” bu maçı yorumlamışken? Efendim, işyerimizin çok yakınındaki bir havai fişek fabrikasında patlama yaşandı bu hafta, futbola sevdalandığım yer olan evimizin yakınındaki çocuk parkının otopark yapılacağı kararı alındı bu hafta, atletizmin duayen ismi, bu ülkede atletizm yorumculuğunun bir numaralı adamı Cüneyt Koryürek şehir içinde hız limitini aşan bir arabanın çarpması sonucunu hayatını kaybetti önceki hafta, çevreyollarındaki şehir lambaları hava karardıktan sonra dahi yanmazken direksiyon salladım defalarca bu hafta... Ama her şeyden önemlisi; tıpkı Taksim’de her sene tekrarlanan taciz görüntülerinde olduğu gibi şehir içindeki bir havai fişek fabrikası patlamasından utanmayan, buna önlem almak için kılını kıpırdatmayan ve bu konuda hiçbir sorumluluk kabul etmeyen, istifayı aklından dahi geçirmeyen kamu yetkilileriyle aynı şehirde yaşama becerisini gösterdim bu hafta...
İşte bu yüzden ben dahil hepimiz birer sporcuyuz... Hem de dillere destan bir biçimde anlatılacak altın madalya sahibi sporcular...