Zamanlar ve yaşantılar komşuluk ilişkilerini büyük ölçüde değiştirdi. Herkes artık farklı saatlerde çıkıp, farklı saatlerde eve dönüyor. Çok sevmeme rağmen bazı komşuları ise hiç görmüyorum. Bazılarıyla sokak kapısında karşılaşıp yolun belli bir bölümünü beraber yürüyor, bu arada da haber değiş tokuşu yapıyoruz. Ardından da “görüşelim” deyip ayrılıyoruz. Bazıları ile de merdiven başında “ayak üstü” sohbeti yapıyoruz. Böyle sohbetlerin birinde ayrıcalıklı bir komşum: “Bu hafta gazetede iç açıcı konulardan söz et” dedi.
* * *
Ortam o kadar gergin ki, doğrusu ‘iç açıcı’ konuların bir gereksinim olduğunu düşünemedim. Genelde kara tablolardan ve söylentilerden soyutlanmaya çalışırım. Bu bir nevi korunma mekanizması. Öte yandan işitme duyularım da henüz körelmiş değil. Doğru ya da yanlış, felaket tellallığı almış başını gidiyor. Kısaca ortalamayı bulmak biraz zor. Ancak, genel kültür açısından ‘Persepolis’i izlemediyseniz, tavsiye ederim. ‘Bağdatlı bir Yahudi Ailesi’nin Öyküsü’nü henüz okumadıysanız, elinizdeki kitabı bitirip hemen ona başlayın.
* * *
Tahammül gücünün giderek azaldığı çağımızda, kimse asık yüz görmek istemiyor. Artık güne başlarken, işlerimin sıralamasını değiştirdim. Sorunlu işleri ya sabah erken “sabrım sonsuzken” hallediyorum, ya da akşam çıkışına yakın çözümlüyorum. Zira o saatte kim ne derse desin, pek farketmiyor. Aynı tutum sağlıklı yaşam için de geçerli. Check-up için sırada neler var diye liste yapıyorum. Hangi hekim daha güleryüzlü ise onu ilk sıraya koyuyorum. Tabii bu her zaman çok akıllı bir yöntem değil. Zira bazı organlar iyice gözden geçerken, bazıları unutulmuş oluyor!
* * *
Gelelim güzel haberlere...
İki haftadır gazete sayfalarını çevirirken bir ilana rastlıyorum. Başlık: “Yılın Gazetecilik Ödülü, 2007”. “Milliyet toplumsal sorumluluğunun bilincinde olarak kendisini mesleğine adayan, etik değerlere bağlı, gerçeklerin peşinden koşan gazetecileri Abdi İpekçi’nin anısına düzenlediği Türkiye’nin en saygın ve büyük gazetecilik yarışmasına katılmaya davet ediyor.” İlanı görür görmez, gazeteden iki kişiyi düşündüm. İkisi de son derece nitelikli iki yazar, Aylin Varon ve Rita Ender. Katılım koşulları birinci çekmecemde onları bekliyor...
* * *
Evlendikten sonra İzmir’e yerleşen yazarlarımızdan Sibel Almelek İşman, her ne kadar röportajlarına ara verdiyse de, bize çok sevdiği mesleğindeki başarılarını gururla izlemek düşüyor. Sibel hem Ege Üniversitesi’nde, hem 9 Eylül Üniversitesi’nde kadrolu eğitim görevlisi olarak Sanat Tarihi dersleri veriyor.
* * *
Küçük virtüöz, büyük matematikçi veya tam tersi: Berna Sidi ile bir sıralama yapmak zor. İlkokul sıralarından beri paltonun biri giydirilir, diğeri çıkarılırdı. Berna’cık sabah ve öğleden sonra bir okuldan diğer konservatuara giderdi. Derken, Berna büyüdü. Anne mesleği olan eğitimcilikte karar kıldı. Berna, biraz daha büyüdü ve bu hafta Alper Adatoz ile nişanlandı. Ne mutlu onlara ve bizlere...
* * *
Şimdiye dek gazetemizde sadece cemaatin belli konumunda olan (dernek, kurum vs. gibi) kişilerin çocuklarının düğün resimlerini veriyorduk. Olayın mantığı ise gönüllü olarak hizmet edenleri onurlandırmaktı. Sonbahardan beri farklı bir uygulama başlattık. Artık bütün yeni evlenen çiftlerin resimlerini yayınlıyoruz.
Sonuçta, her aile için çocukları değerli.
* * *
Düğünler çözümlendi de, nişan haberlerindeki değişiklikler henüz beklemede. Nasıl bir çözüm bulsam? Zira, bu genç çiftin anne ve babaları ne başkan, ne de başkaniçe...
Üç-dört yaşlarındaydı tanıdığımda. Boncuk gözleri, püskül saçları ile sevimli bir tüy sikletti. Yaratıcı ebeveyni; gazoz şişesini boşaltır, içine taze portakal suyu doldurur, kapağı tekrar kapatırdı. Beslenme, ‘Plan A’ böyle başlardı. Bu sayede delikanlı iyi bir eğitimin ardından, başarılı bir iş adamı oldu. Böylelikle Bülent Levi ve Beki De Molho’nun nişanlanması bu haftanın diğer güzel bir haberi...