Gazzeliler Hamas’ın çağrısına kulak asmadı

Erol Güney Köşe Yazısı
27 Şubat 2008 Çarşamba

Geçtiğimiz pazartesi günü ve salı sabahı İsrail kamuoyu iki değişik sorun ile karşı karşıya kaldı.

Pazartesi günü İsrailliler  Gazzelilerin  Hamas’ın çağrısına kulak vererek geçen günlerde Mısır sınırını ihlal ederek geçtikleri gibi, İsrail sınırını da geçmek isteyip istemeyeceklerini sorguladılar.   Salı günü ise  eski Devlet Başkanı Moşe Katsav ile Başsavcının vardığı mutabakat anlaşmasının  Yüksek Mahkeme tarafından iptal edilip edilmeyeceği merak konusuydu. Bu karar iptal edilseydi Katsav yeniden Yüksek Mahkeme huzurunda yargılanacaktı. 

Her iki durumda da ılımlı sonuçlar üstün geldi. Gazze halkının protestoları düşünülenden çok daha zayıf olurken, Yüksek Mahkeme, mahkemenin açılmasını sağlayacak her tür formülü engelleme yoluna gitti.

Tabii Gazze’de yaşanan sorun çok daha fazla önem taşıyor. Bu kez Gazze halkı Hamas çağrısına uyarak büyük sayıda bir protesto hareketine girişmedi. Ancak gelecekte, engeller şimdikinden daha sıkı hale gelirse durum değişebilir. Eski devlet başkanının içinde bulunduğu duruma gelince, kadın kuruluşları her ne kadar 2/3 bir çoğunlukla uzlaşmanın sağlanmasından hoşnut değillerse de, bu kararın değiştirilerek  devletin başkanlık kurumunu zedeleyebilecek skandalların yaşanabileceği bir mahkemenin açılmasını sağlayamayacaklar. Çünkü böylesi bir durum, şimdilerde Şimon Peres Başkanlık konumuna layık olduğu onur ve saygıyı geri kazandırmışken,ülkenin menfaatlerine uygun olmaz.

Gazze’de durum açık bir yara gibi. Hala Sderot üzerine Kassamlar yağıyor.En son 10 yaşında bir erkek çocuğu ağır , bir kaç kişi de hafif yaralandı. Her ne kadar cıvardan İsraillliler yerel tüccarlara yardım amacıyla bölgeye gelerek hafta sonu alışverişlerini buradaki dükkanlardan yapsalar da, şehir ekonomik ve psikolojik zorluk yaşıyor.

Gazze Sorunu

Gazze hakkında ne yapılabilir? sorusu gündemde. Bu konuda farklı kesimler, değişik öneriler sunuyorlar.

Tutucular,  Gazze bölgesinde  Sderot ve diğer İsrail yerleşimlerine Kassam füzeleri fırlatılan alanları işgal ederek oralarda gerektiği kadar kalma gereğini savunuyorlar. Belki sonuçta bu yönteme başvurulacak, ancak çok olumsuz yönleri de olduğu bir gerçek. Gazze’de gereken yerleri işgal etmek oldukça pahalıya mal olacak. Dahası bu işgali sürdürmek ise İsrailli askerlerin güvenliğini sağlamak açısından riskli olabilir.  Geçen 7 yıl süresince atılan Kassam füzeleri  İsrail’in  12 kayıp ve  çoğu ciddi olmamakla beraber fazla sayıda yaralı vermesine neden oldu.

 Ancak, Gazze’den İsrail yerleşimlerine atılan Kassamların konuşlandığı her yeri  kontrol altına almak çok zor.

Sonuç olarak pratikte böyle bir uygulama hem insan yaşamının yitirilmesi açısından  zararlı olurken, hem de Kassamların atılmasını tümden engelleyemeyecek.

Bir diğer çözüm ise Hamas ile  konuşarak ateşkes anlaşması imzalamak. Bu düşünceye sahip olanlar Hamas ile er yada geç bir anlaşma imzalamak gerektiğini, ve bunun Gilad Şalit’in özgürlüğü karşılığında,  İsrail’de bulunan tutukluların serbest bırakılması halinde sağlanabileceğini düşünüyorlar. Böyle bir takas için konuşmalar uzun bir süredir devam ediyor. İsrail, Hamas’ın taleplerini reddediyor ama  Şalit’in kaderinin Arad’ınkine benzeyebileceğinden  endişe ediyor. Geçmiş dönemlerde Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanlığı görevlerini yapmış olan ve şimdi hükümette görev alan Şaul Mofaz bu çözümün destekçisi. Ayrıca Şin Bet’in saygı duyulan geçmiş Başkanı Yaakov Perry ve bazı İşçi Partisi ve Kadima yandaşları da aynı fikri savunuyorlar. Amos Oz ve A.B.Yehoshua gibi aydınlar, Likud üyesi Sderot Belediye Başkanı Eli Moyal de aynı fikirdeler. Eli Moyal daha önceleri İsrail’in Gazze’yi işgalini savunurken,ordunun hazır olmayışı nedeniyle şimdi Hamas ile bir ateşkesin gerçekleşmesini böylelikle en az 10 sene için Kassam füzelerinin atılmasının engellenmesini ve sonuçlarını görmek  gerektiğini vurguluyor. Moyal: “Benim için en önemli konu insan yaşamıdır.Bunun için şeytanla bile konuşmaya razıyım” dedi.

Ancak Hamas’la anlaşmak şeytanla anlaşmaktan daha zor olabilir. Hamas Sderot üzerine füze ve roketlerini atarken,  1948 senesinden beri İsrail topraklarında yer almasına karşın oranın Siyonist bir yerleşim bölgesi olduğunu ileri sürüyor. Gerçi Hamas için İsrail sınırları nasıl olursa olsun yasadışı olduğundan bu konuda anlaşmak çok zor. Jerusalem Post’ta belirtildiği gibi uluslararası topum,  Hamas’ı ancak İsrail’in yaşama hakkını tanıması;  geçmişte imzalanan Filistin-İsrail anlaşmalarını kabullenmesi; teröre son vermesi durumunda tanıyacak. İsrail daha azını kabul edemez. Gazetenin iddiasına göre :

“Hamas ile görüşmeler, Hamas’ın uluslararası platformda yasallaşmasını sağlayacak. Hamas’ın Gazze’de hâkimiyeti tanınırken, Batı Şeria’da da gücü artacak.”

Öyleyse bu durum nasıl değerlendirilir?

Hamas’ın bu kez Gazze’de Filistin halkını ayaklandıramaması, zayıfladığı ve başarısızlığa uğradığı kanısını yaratıyor.  . Olay böyle değerlendirilebilir ama yine de bu pazartesi Gazze halkının zayıf katılımı, bu fikre kapılmak için yeterli sebep değil. Yağmurlu hava ve İsrail askeri gücünün bölgeye yoğun olarak gönderilmesinin yanısıra bölgede uygulanan ambargo böyle bir hareket tarzına neden olmuş olabilir.  İsrail’in Filistin halkının ayaklanmasına yol açmamak için Gazze’ye  bir ambargo uygulamaktan kaçınması gerekir.

Japonya Seyahati

İsrail Başbakanı iki ülke arasında politik ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi amacı ile 20 kadar İsrailli iş adamı eşliğinde  Japonya’ya gitti. Petrolünün büyük bir bölümünü Japonya’dan satın alması bu ülke ile ilişkilerinin geliştirilmesini gerekli kılıyor.

İran’ın İsrail’i tanımaması ve hatta bir gün ortadan kaldırma isteği, İsrail’in dünyanın diğer ülkeleri ile ilişkilerini kuvvetlendirmek için çaba göstermesi gereğini ortaya koyuyor. Japonya buna bir örnek teşkil ederken, öte yanda İsrail Avrupalı dostları ile ilişkilerini de pekiştirmek istiyor. İsrail, AB’ye birçok alanda işbirliği önerisinde bulundu. Bu teklife ilk tepkiler olumlu. İsrail diplomasisi bu yoldaTsipi Livni önderliğinde yol alıyor. İlerki aylarda somut sonuçlar bekleniyor.

Gözlemcilere göre İsrail geçmişte güvenliğini kendi güçleri ile sağladı. Bu konuda başarıları şimdilerde herkesçe tanınıyor. Bunun dışında ABD etkeni var. Seçimlerden sonra ABD’nin politikasının değişmeyeceği umudediliyor. İsrail güvenliğinin üçüncü ayağı ise Avrupa ile olan ilişkiler. İsrail, dostları ve taraftarları ile olan ilişkilerini geliştirmeli.

 Haaretz’te bazı köşe yazarları İsrail’e İran’ın tehditlerinin sadece boş laf olduğu konusunda güvence verildiğini yazıyor. Ancak bir uzman olan Bernard Lewis,  İran’da  Mehdi’nin İsrail’in ortadan kaldırılmasından sonra gelebileceğine inanan bir kitlenin olduğunu, bu nedenle İran’ın niyetinin ciddiye alınması gerektiğini vurguluyor. Nasrallah da bu fikirleri benimsiyor. Bu tehdit artık İsrail’in Yahudiler için emin bir yer olmadığını gösteriyor. Son senelerde İsrail’e göçün sadece 18 bin kişiden oluşmasının nedenlerinin en önemlisi İsrail’in artık güvenli bir sığınak olarak görülmemesidir.