Kişinin kendi üzerine düşünmesi, tahmin ediyorum, aynı zaman insanlık ve dünya üzerine düşünmesi demektir. Aynı şekilde insanoğlu üzerine düşünmek, bir yerde iç dünyamıza açılan bir pencere gibidir. Buna samimiyetle inanıyorum. Acı-tatlı taşıdığımız tüm duygularla birlikte varız ve insan üzerine düşünürken, birey olarak kendimizi soyutlamamız mümkün değil.
Bir dostumun babaannesinin ölümünün ardından söylediği bir cümle beni çok etkilemiştir. Dostum, “Ölen kişi için değil, kendimiz için ağlarız” demişti. Öyle ki, değer verdiğimiz bir kişinin kaybı, bireysel varlığımızı bir parça eksiltir. Dostumun cümlesi aynı zamanda içinde bir bencilliği barındırıyor. Bencillik ise, tanımlaması, sınırlarının çizilmesi zor bir kavram. Geçen sene okuduğum Ayn Rand’ın “Hayatın Kaynağı” adlı romanı, bu kavram üzerine kurulu. Kitabı okuyalı aylar oldu; ama hâlâ üzerine yoğun bir şekilde düşünüyorum. İnsanın ruhen başkalarına muhtaç olmadığı, sadece kendi kendine yetebilecekleri izole bir yaşam tarzı olabilir mi? Bencillik büsbütün doğru bir değer midir? Rand, bencilliği, doğal bir hak olarak savunuyor, adeta dürüstlüğün olabilecek en iyi formu olarak sunuyor. Uçlarda dolaşan karakterleriyle birlikte, romanın güçlü kurgusu bir noktada sinir bozucu. Çağımızın telkin ettiği “bireysellik” ve “bencillik” akımı ise, Rand’ın romanından öğeler taşımaktan uzakta. Tek hedef, tüketmek ve daha çok tüketmek.
Son dönemde toplumumuza baktığımda, ne kadar hassaslaştığımızı da ayrıca gözlemliyorum. Maruz kaldığımız bin bir türlü etkiye karşılık, doğru düzgün bir tepki veremiyoruz da. Olur da birinin sesi diğerinden bir parça daha net ve sağlam çıksın, o kişi dikkati çekiyor, yaklaşımlar olumsuz oluyor. Bir an önce sindirilmesi, susturulması için el ardına konmuyor. Oysa tepki vermek çok önemli. “Kızan adam” günümüzde duyarlı adamdır. Kızıyorsa, işaret etmek istediği bir nokta, vermekte olduğu bir değer söz konusudur. Burada bencil duyguları bir kenara bırakabilirsek veya Ayn Rand’dan hareketle bencilliğe hak ettiği yerini verebilirsek, işaret edilmek istenen noktanın daha kolay bir şekilde fark edilebileceğine inanıyorum. Bilhassa profesyonel çalışmaların başarıya kavuşabilmesi için bu bir gerekliliktir.
Dış dünyadan gelen etkilere, doğru tepkiyi verebilmek; kuru gürültüye karşılık iyi ses verebilmek özel bir beceri gerektiren bir olgu haline dönüştü, dönüşüyor. Bu da çarpık eğitim sisteminin, yozlaşan medyanın,bilgi kirliliğin, topluma enjekte edilen popüler öğelerin sonucu. Oysa “iki kere düşünmek”, “vicdanın sesini dinlemek”, “kendine güvenmek; ama cahil cesaretine kapılmamak” yıllarca söylenen ve yol gösterici sözler. Bu sözlere sığınarak kaleme aldım köşe yazımı.
***
Bu haftaki sayıda Mordi Niyego’nun mektubunu yayınlıyoruz. Daha önce köşe yazılarımın birinde benim de değinmiş olduğum, “sigara” üzerine kaleme aldığı metin ve duyarlılığı için kendisine teşekkür ediyorum. Okurlarımızdan aldığımız mektupları değerlendirdiğimizi ve genellikle perspektif sayfamızda yayınladığımızı hatırlatmak isterim. Ara ara gazetemizi dar kalıplar içinde değerlendiren yorumlara üzülerek rastlıyorum. Oysa paylaşımda bulunmak isteyen okurlarımız için, sayfamızın e-posta adresi hemen bu kutunun altında. Günümüzde istedikten sonra iletişim kurmanın yolu çok kolay... Bu kolaylıklar zor olanı gerçekleştirmek, yani perspektifimizi geliştirmek için değilse ne için var?...