Ne yaparsan yap kimseyi memnun edemezsin.Onun için, ye, iç keyfine bak...
Seneler önce benzer sözleri işittiğimde isyanları oynardım. Geçtiğimiz hafta genç yazarlarımızdan birinin kaleme aldığı yazıyı okurken hem sevindim hem gerildim. Sevindim, çünkü zaman ne kadar değişirse değişsin, aklı başında her genç aynı yaşlarda benzer duyguları yaşıyor. ?imdilerde entellektüel gençler her ne kadar televizyonda çok izlenen dizilerden “Hatırla Sevgili” de ki gibi geçmişteki aşırı akımların içinde değilseler de, altyapılar gereği daha çok konformist sol eğilimindeler.
Gerildim çünkü yılların deneyimi ile “bela geliyorum demez”in kokusunu çabuk aldım.
Yazınız ne denli dört dörtlük olsa da mutlaka birileri gocunacak, veya kendine eleştiri malzemesi çıkaracaktır. Kimi zaman sağcı kesim, veya cemaat içi sağ kanat ki temelde birbirlerinden farklı değildirler, saldırmak için kahveyi bahane bilirler. Ne yaparsanız yapın, kan grupları Rh(-) dir ve sadece aynı gruptan olanlar birbirleri ile uyumludurlar.
Her işin azı karar çoğu zarar diyebilmek olgunluk gerektirir. Yoksa her aklınıza estiğinde abone servisini arar “Ben ve daha bilmem kaç kişi aboneliğimizi iptal edeceğiz” diyerek telefonu uzun uzadıya meşgul edersiniz. Eskiden telefon sapıkları vardı. ?imdi tarz değiştirerek yeniden piyasaya çıktılar. İşin özü şu: konu her ne ise tenkit edebilirsiniz. Tabii sınırları doğru çizerek ve dolduruşa gelmeden. Ne de olsa 60 yıldır birbirimiz için varız.
* * *
Bu yıl “60” sayısında bir keramet var. Hem ?alom hem de Hürriyet Gazetesi 60. yayın yılını kutladı. Tesadüf eseri aynı dönemde İsrail de bağımsızlığının 60. yılını kutladı. Kuruluş, gelişme, rüştünü ispat etme sürecinde ortak payda “inanç”tır.
Bar-Mitzva’larda yapılan hediyeler zamanla değişime uğradı. Kardeşimin Bar-Mitzva’sında çalar saat, pergel takımı, dolmakalem gibi hediyeler gelirken, yıllar sonra Bar-Mitzva’sını yapan oğluma kaset, müzik çalar, kol düğmesi, mektup açacağı v.b ikinci oğluma ise bilgisayar, cd, kulaklıklı radyo, ansiklopedi gibi armağanlar geldi. Her üç nesilde değişmeyen iki tür hediye vardı. Ne alacağını bilmeyen akrabalar, içinde altın olan bir kese, sınıf ve ada arkadaşları da içinde kolye ucu bulunan minik bir kese verirlerdi. İlk kesedekileri ebeveynler günün şartlarına göre değerlendirirlerdi.. Genelde onsekizinden sonra delikanlıya verilir, daha doğrusu hemen çar çur olmaması için bir bahane ile verilme tarihi hep ertelenirdi.
Minik keselerden çıkanların manevi değerleri vardı ve aidiyet duygusunu simgelerlerdi. Genelde söz konusu olan kolye uçlarından bir iki tanesi başta çocuğu sevindirmek için verilirken diğerleri neyi ne zaman takacağını anlayana kadar saklanırdı. Bunların arasında önce benim, yıllar sonra oğlumun çok değer verdiği bir hediye vardı. Herşeyden önce çok sevdiğim bir arkadaşımdan geldiği için ayrıcalıklıydı. Küçük bir kutu içinde, ön yüzünde bir Bar-Mitzva çocuğunu simgeleyen, arka yüzünde ise oniki simge olan bir kolye ucuydu. Zarif ve anlamlı. O kadar beğendim ki, oğluma: “Sana bir çok hediye geldi.Bu kolyeyi bana verir misin? İstediğin zaman iade ederim” dedim. Uzun yıllar kolyeyi üstümden çıkartmadım. Ta ki, bir gün oğlum emanetini geri isteyene dek. Kolye şimdi onunla bütünleşti. Dilerim hep doğru insanlara emanet eder.
Nice altmışlara...