Tufan Erbarıştıran, Çöl Çiçeği Masalı adlı romanında bir kahramanına şöyle söyletir:
“Hepimiz bildiğimizi sandığımız, ama asla bilemeyeceğimiz bir âlemde yaşıyoruz. Burası öyle bir yer olmalı ki, gördüğümüzü, dokunduğumuzu tat aldığımızı, hatta yaşadığımızı sandığımız tüm bu şeylerin her biri önceden yazılmış olmalı. Bir başkası tarafından, harflerle, kelimelerle, belki de bir masala dönüştürülmüştür. Bilemiyorum. Bizler ‘önceyi ve şimdiyi’ geleceğe taşımak için sözcüklerin ardındaki ikinci, üçüncü, dördüncü... gizleri çözmeliyiz. Yazının ardındaki dünyadadır. İnsanlığın kurtuluşu.”
Yazının ardındaki dünya!..
Sözcüklerin ardındaki giz!..
Bu sözleri birkaç kez okudum, düşündüm:
Nedir bu giz?
Erbarıştıran, bir yandan ezoterik öğretilerin ışığında ‘gerçek’ arayışını sürdürürken, öte yandan kutsal kitapların mistizminde yer alan sözün gücünü, romanın satırları arasında sezdirmeye çalışmış.
Kim olduğumuz, nereden gelip nereye gittiğimiz gibi sorular, felsefenin temel konusunu oluşturmaktadır. Düşünürler binlerce yıldır bu soruların yanıtlarını aramaya çalışırlarken, bir inanca bağlı olanlar, kendilerine sunulan hazır çözümlere inanarak mutlu olmayı seçmişlerdir. İster bu konuda düşünenlerin, isterse inananların safında yer almış olalım, ‘söz’ her koşulda bir güç olarak benimsenmiştir. Bu güç, kimi geleneklerde yaratıcıyı, kiminde yaratıcılığı, kiminde de insanların duygu ve düşüncelerini yönlendiren bir simge olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunların dışında sözün, günlük yansımalardaki sınırsız etki ve gücünü, her zaman ve koşulda yaşıyor, görüyoruz.
Konu roman, öykü, masal gibi yazın türlerine geldiğinde, tüm düşündüklerimizi yazarların yarattıkları düşlem dünyası ve sözcüklere döktükleri zengin imgelemleri için söyleyebiliriz. Onlar, gerçek yaşamda gördüğümüz sıradan bireyler yanında, yaşayış ve eylemleriyle insanın ya da insanlığın yazgılarını değiştiren olağan üstü karakterleri düşlemlerinde yeniden yaratarak, kendilerine özgü biçem ve kurgularıyla yazıya döküyorlar. Kimi zaman bu metinler o denli inandırıcı görünüyorlar ki, onların gerçek ya da kurmaca olduklarını anlamakta zorlanıyoruz.
Erbarıştıran, bu romanında kimi inançlarda yer alan yazgı konusuna da sorularla yaklaşıyor: Her birimiz, daha önceden tasarlanmış birer öykü kahramanı mıyız?.. Her öykü bizimle başlayıp bizimle mi bitiyor?.. Yoksa biz, bu öykünün hem kahramanı, hem yazarı, hem de yazgısını kurgulayan kişisi miyiz?..
Kuşku yok ki bu ve benzer soruların yanıtları, bu güne kadar olduğu gibi yine boşlukta kalacak, biz yine arayışımızı sürdüreceğiz.
Sözümü noktalamadan şunu söylemek istiyorum:
Çöl Çiçeği Masalı’nı okurken, hem bir serüvene kendimi kaptırmanın keyfini sürdüm, hem de farklı konularda düşünme olanağını buldum.