KAPATILAN KAPILAR

Luiza UÇKİ Köşe Yazısı
4 Haziran 2008 Çarşamba

Luna ve Katya; İhtiyarlar yurdunda aynı odayı paylaşan iki kadındır. Çok iyi anlaşırlar. Ancak çok zıt bir durum yaşarlar. Luna’nın sürekli ziyaretçileri vardır. Belki de en çok misafiri olan odur. Eski dostları ve komşuları, yakın akrabaları onu hiç yalnız bırakmazlar. Bir oğlu vardır. Uzak bir ülkeye yerleşmiştir. Orada bir düzen kurmuştur. Annesini de yanına almak ister; ama Luna artık bir hayli yaşlıdır. Orada kimseye yük olmak istemez. Bu yurda kendi isteğiyle gelir. Zaten hiç yalnızlık hissetmez. Hemen hemen her gün bir bir uğrayanı vardır. Kuzenlerinin çocukları bile gelir. Bayramlarda mutlaka birine davetlidir. Mutludur.

Katya; onun tam aksi bir durumdadır. Geleni gideni yoktur. Onun da yurtdışından bir kızı vardır. Damadının işleri bozulunca orada bir iş imkanı bulmuştur. Onu da yanlarına çağırmışlardır: Katya da kendinde o gücü bulamaz. Bu yurda yerleşir. Fakat hiç ziyaretçisi yoktur. Bayramlarda bile onu pek kimse aramaz, gelmez onu görmeye.

Bir gece Luna ve Katya, odalarında tatlı nostaljik bir yolculuğa çıkarlar.

Luna başlatır anlatmaya: “Bu gözler neler gördü bilsen! Ben çok hoşgörülü bir kadınım Katya. Evlendim. Durumum yoktu. Kayınvalidemle oturdum. Kadın çok aksi biriydi. Herşeyime karışırdı. Hep onu idare ederdim. Alttan alırdım. Hoşgörüyü gönlümden, beyninden, ruhumdan hiç eksik etmezdim. Eşimin iki ablası, iki erkek kardeşi vardı. Hepsinin eşleri vardı. Görümcelerimle kardeş gibiydim. Hep onları arardım, sorardım. Yaptıkları yanlışları görmezden gelirdim. Çok yaparlardı bana? Neler çekerdim onlardan susardım. Üç maymun benim hayat felsefem olmuştur aile ilişkilerimde. Yüzüme tükürseler “canın sağolsun” derdim. Hele bir görümcem vardı. Baskın bir karaktere sahipti. Herkesi o yönetmek isterdi. Onu böyle kabul ettim. Ne yapsa onu anlayışla karşılardım. Kimseyle geçinemezdi. Tek benimle arası iyiydi. Düşün kayınvalidem ölmüştü. Ben o arada ayrı eve taşınmıştım. Kayınvalidemin tüm ev eşyalarını o almıştı. Bana bir bardak bile vermedi. İhtiyacım yoktu ama hatıradır. Kocama ailesinden kalan bir yadigardır. Sustum. Herkes gaza getirmeye çalıştı beni. Git konuş kavga et, dediler. Yine sustum. Belli etmedim. Tüm hayatım böyle geçti benim, Katya. Hep mavi boncuklar dört bir yana. Komşularımla, arkadaşlarımla da öyle oldu. Ne yapsalar hoşgörüyle karşıladım. İyi mi yaptım bilmiyorum. Oğluma iyi örnek olmaya çalıştım. Onun, kalabalık bir ailede teyze, hala, dayı, amca, kuzenlerle büyümesi, aile sevgisi alması için yaptım herşeyi. Oğlum gerçekten sorunsuz, kavgasız bir ortamda büyüdü. Yurtdışına okumaya gönderdim. Aradı “Anne aşık oldum. Çok mutluyum. Sen de gel” dedi. Yapamadım. Burada kaldım. Dostlarım var. Kocamdan kalan anılarım var. Bırakamadım. Korkak davrandım. İşte buradayım” der.

Katya: “Benim öyküm seninkine benziyor, ama benim olaylara tutumum seninkinin tam aksine. Gençtim, güçlüydüm. Hırslıydım. Bana yapılan hiçbir şeyi yemezdim. Hoşgörüyle karşılamazdım. Evlendim, kayınvalidem aynı seninki gibiydi. Kavga ettim. Bir daha onunla konuşmadım. Bir tane görümcem vardı. Bir gün Şabat yemeğine çağırdı bizi. Bizimle hiç ilgilenmedi. Dostlarına krallar gibi davrandı. Biz ha varız ha  yokuz. Ertesi sabah aradım. “Sen ne yapıyorsun ya? Önce kardeşin gelir? Arkadaşlar ikinci sıradadır? Kardeşini krallar gibi ağırlayacaksın? Dostlar, hayattaki piyonlarımızdır. Kardeşlerse şah ve vezirlerimizdir” dedim. Hararetli bir konuşma sonrası kavga ettik. Bir daha görüşmedik.

Dost ilişkilerimde de bu böyle devam etti. Yanlış gördüğüm herşeyin arkasında oldum.

Akrabalarımla da bana yapılan haksızlıklarda hep konuştum, savaştım. Ben kimseye hata yapmadım. Bana da yapılmasını istemedim.

Bir ağabeyim var. Onunla da bir miras olayında tartıştık. Sonra o yurtdışına gitti. Giderken gururuma yenilip ona “Hoşçakal” bile diyemedim. Yüreğim kan ağladı o giderken. Çok severdim onu. Çok özlüyorum onu çok! Anlayacağın sinirlenince ‘kapıları hep hızlı kapattım’. Haklıydım; ama hiç olaylara hoşgörü ile bakmadım. Ne yapayım benim de karakterim buymuş. O kapattığım kapılar sonra yüzüme çok hızlı çarptı. Oğlum ne gördü? Hep hır-gür ve ailede kavga. Babaannelerle küsüz, halayla dargınız. Bat-mitsvası bile sönüktü. Aile sevgisinden mahrum kaldı. Çekip gitti buralardan. Ona iyi bir örnek model oluşturamadım. O da aynen benim gibi sözünü sakınmayan biri oldu. Ne kazandım bilmiyorum? Şimdi bana bir şans verseler geriye dönebilsem; aynen senin gibi olurdum. Herşeye hoşgörüyle bakardım. Çok kaybettim ben çok! Hep sıkıntıyla hep kavgayla geçti ömrüm. Peki niye? Hele ağabeyimle asla kavga etmezdim. O daha çok alsaydı mirastan. Ne olurdu? Haklıydı. Durumu bozuktu. Benim iyiydi. Boş yere kalpler kırıldı. Ah benim canım kardeşim Beti; şimdi nerededir? Yaşıyor mudur? Keşke onu bir kez daha görebilseydim. Ona onu ne kadar çok sevdiğimi söyleyebilseydim. Kardeşlik çok yoğun bir hissiyat. Aklım hep onda. Her gece Allah’a dua ediyorum. Onu bir kez daha görebilmek için yalvarıyorum” der gözyaşlarına boğulurken.

Luna mesajı almıştır. Hemen araştırmaya başlar bir dedektif gibi. Kısa sürede adamın yerini bulur. Luna’nın onu çok seven varlıklı bir yeğeni vardır. Ona durumu anlatır. Bir uçak bileti alınır. Luna zarfı Katya’ya verir. Zarfın içinde uçak bileti, ağabeyinin adresi ve bir miktar para vardır. Katya ona sarılır: “Neden herkesin seni bu kadar sevdiğini anladım. Sen bir meleksin” der. Kalbi bir çocuk gibi heyecandan tir tir titriyordur. Kolay değil ağabeyini görmeye gidecektim yirmi yıl aradan sonra. Yola çıkar. Yetmiş beş yaşındadır, ama Allah ona büyük bir güç vermiştir. Kendini bir genç kızmış gibi güçlü hisseder. “Geliyorum Betiko. Canım kardeşim. Geliyorum sana. Affet beni” diyeceğim. Yanaklarını bol bol öpeceğim. Sana sarılacağım. “Çok susadım sana, sevgine kokuna” der ve hızlı adımlarla yolculuğa çıkar. Kapattığı kapıları sonuna kadar açamaya and içerek...