Suriye ile İsrail arasında Türkiye’nin aracılığı ile sürdürülen barış görüşmelerinin bu hafta ikinci turu yapıldı. Lafı dolandırmadan söyleyeyim, bu görüşmelerden barış antlaşması çıkması zor. Peki bu müzakerelerden ne çıkar?
Suriye ile İsrail arasında Türkiye’nin aracılığı ile sürdürülen barış görüşmelerinin bu hafta ikinci turu yapıldı. Lafı dolandırmadan söyleyeyim, bu görüşmelerden barış antlaşması çıkması zor. Peki bu müzakerelerden ne çıkar?
Zarf dolusu paraları cebe indirdiği şüphesi ile yakında koltuğunu kaybedecek olan Ehud Olmert’e ülkenin geleceği için önemli işler yapıyorum havası ile kamuoyunun az da olsa gözünü boyama şansı çıkıyor.
Lübnan başbakanı Refik Hariri suikastinde baş şüpheli Suriye’ye uygulanan siyasi izolasyonu kırma imkanı çıkıyor. Keza, Bileşmiş Milletler’in Ortadoğu özel temsilcisi Terje Roed-Larsen, Suriye hükümetine barış görüşmeleri aracılığı ile meşruiyet sağladığı gerekçesiyle İsrail’i kıyasıya eleştirdi.
İç siyasette sıkıntılı günler geçiren Türkiye için ise bu görüşmeler “kolaylaştırıcı” rolünden “arabulucu” konumuna yükselmesini sağladığı için uluslararası arenada kredi kazanıyor.
Ortadoğu’da İsrail ile ilişkilerde birçok farklı arabulucu ülke var. Ürdün zaman zaman Filistin Özerk Yönetimi ile yapılan görüşmelerde bu görevi üstleniyor. Hizbullah ile görüşmeleri yıllardır Almanya yürütüyor. Mısır Hamas ile sürdürülen Gazze’de uzun soluklu bir ateşkesi hedefleyen görüşmelerde arabuluculuk yapıyor.
Malum Suudi Arabistan ve Mısır, Hariri suikastından beri Suriye’yi boykot ediyorlar. Her iki ülke de Şam da düzenlenen Arap Ligi toplantısına lider düzeyinde temsilci göndermediler. Türkiye buradan doğan boşluğu başarılı bir şekilde dolduruyor. Geleneksel olarak İsrail ile Arap ülkeleri arasında köprü görevini üstlenen Mısır’ın Türkiye’nin yeni rolünden hoşnut olmadığı açık. Ancak bu görüşmelere çabuk sonuç alma niyeti ve büyük beklentilerle girmek gerçekçi olmaz. Dahası, İsrail ile Suriye arasında altmış yıllık ihtilafın birkaç görüşmede çözülmesini beklemek saflık olur.
İki ülke arasındaki düşmanlıkların tarihi uzun: Suriye’de yüzlerce yıldır yaşayan Yahudiler 1947’de rejimin zorlamasıyla ülkelerinden kovuldular. Suriye, 1948, 1967 ve 1973’te İsrail’i yok etme hedefiyle savaş açtı, 1948–67 arasında Golan Tepelerinden İsrailli sivilleri bombaladı. Altı Gün Savaşı’nda İsrail orduları Golan’ın tamamını ele geçirdi.
19 Haziran 1967 tarihinde İsrail Ulusal Birlik Hükümeti Barış Antlaşmaları karşılığında Golan’ın Suriye’ye, Sina Yarımadasının da Mısır’a iadesine oy birliğiyle karar verdi. Arap dünyasının buna yanıtı Arap Birliği’nin Hartum zirvesinde geldi: “İsrail ile barışa hayır, tanımaya hayır, müzakereye hayır.”
İsrail’i haritadan silme arzusunu dile getiren bu anlayış bilindiği gibi 1973 Kipur savaşında Arap ordularının yenilmesi, 1979’da Mısır 1994’te de Ürdün’ün İsrail ile Barış Antlaşması imzalaması ile son buldu. Suudi Arabistan önderliğinde ortaya konulan Arap Barış Girişimi ile Arap Birliğinin tecrit politikası resmen sona erdi.
Golan Tepeleri gerek savunma gerekse su kaynakları bakımından stratejik öneme sahip. Suriye bağımsızlığından itibaren Golan’ı 21 yıl elinde tuttu. İsrail ise 1981 yılnda ilhak ettiği bölgeyi kırk yılı aşkın bir süredir eline tutuyor. İki ülke sınırında otuz yılı aşkındır bir çatışma olmadı. Suriye Hizbullah ve Hamas’a açık ve sürekli destek veriyor. İran ile ise stratejik ortaklığı var. Bu yüzden İsrail kamuoyunun ezici çoğunluğu Golan Tepelerinin Suriye’ye iadesine karşı görüş belirtiyor.
Mısır 1979’da Sovyet blokunu terk edip ABD kampına geçerek İsrail ile barış antlaşması imzalamıştı. Enver Sedat Kudüs’te İsrail Meclisinde konuşup barış niyetini ortaya koymuştu. Suriye’nin Golan’ı alması için benzer şartların gerçekleşmesi gerek. Bu da ancak İran Hamas ve Hizbullah ile stratejik ilişkilerin kesilmesi ile mümkün olabilir. Şimdilik tüm bunlar çok uzak ihtimaller, bu nedenle arabuluculuk uzun soluklu çalışma azmi ve çokça sabır gerektiriyor.