Bir soru ile söze girelim:
-Karanlıktan korkar mısınız?
Genelleme yapmak doğru olmaz, biliyorum; ancak ne denli yürekli olduğumuzu söylesek de, nesneleri seçemediğimiz, el yordamıyla yönümüzü belirlediğimiz koyu bir karanlık bizi her zaman korkutur!
Bilinmezliklerden...
Belirsizliklerden...
Boşluklardan...
Olası bir tehlikeye karşı savunmasız kalmaktan...
Göremediğimiz, bilemediğimiz, tanımlamakta zorlandığımız her şey bizi korkutmasa da, en azından tedirgin eder, kaygılandırır. Bulunduğumuz ortamın karanlığı kadar, gözlerimizin ışığından yoksun kalmamız, bu korkularımızı arttırmak için yeterli olabilir. Her yaşın getirdiği korkular yanında, karanlık herkes için ürkütücüdür. Özellikle birçoğumuzun, çocukluk anılarında gizli kalmış kimi olaylar, tüm yaşantımız boyunca bizi etkileyebiliyor. Psikologların bu konudaki çalışmaları bize yeterince ışık tutabilir.
Bilimsel yaklaşımlar bir yana, günlük yaşamdan bir öykünün iletisine sığınarak sözlerimizi açabiliriz:
Torun, bir süre kalmak için büyükannesinin yanına bırakılmış. İlk gece büyükannesi onu yatırıp üstünü örttükten sonra ışıkları söndürdüğü anda torunu ağlamaya, korktuğunu söylemeye başlamış. Büyükanne şaşırmış. Sen der, kendi evinde her gece karanlıkta yatmıyor muydun? Torun heyecanla yanıtlamış:
-Ama o benim karanlığım!
Kuşku yok ki, farklı olan karanlık değil, içinde bulunduğumuz ortamdır. Hiç göremesek bile, ayrıntılarıyla bildiğimiz çevre, eşyaların bulunduğu konum, bir tehlikeyle karşılaşma olasılığını azaltmaktadır.
Gece ile karanlığı boşuna özdeşleştirmiyoruz. Gecenin her türlü olumsuzluğa gebe olduğunu, yeterince ışık alamadığımızda, her zaman bir tehlikeyle karşılaşma olanağının bulunduğunu biliyoruz. Her ne kadar kimi sanatçılar geceyi bir sığınma limanı ya da bir yaratma ortamı olarak görüyorlarsa da, bu bilinçli seçim, aslında onun getirdiği sessizlik ve yalnızlığından yararlanmaktır. Yoksa gecenin karanlığı, yaratmaya kucak açan bir aydınlığa hiçbir zaman gölge düşürmez.
Kendi payıma, “benim karanlığım” diye bir nitelendirme yapmak istemiyorum. Hele bunu yalnızca fiziksel değil, simgesel, daha da ötesi bir dünya görüşünün yansıması olarak alacak olursak, her türlüsü beni ürkütür. O bilinmezlik, boşluk gibi tanımlamalar bir yana, daha somut, daha yıldırıcı ve gözdağı veren bir unsur olarak karşımıza çıkarlar.
Bu yüzden, ben aydınlığı severim.
Her türlü karanlık beni korkutur!