“Bir Kurşuna bir Yahudi”, Himmler’in, dahiane Son Çözüm planının kabul ve ilan edildiği 1942 Wansee Konferansından önce Avrupa’nın doğu tarafında, Moldavya’dan Kafkaslara uzanan aynı zamanda Beyaz Rusya’yı ve Baltıkları da içine alan “Sovyetler Birliği” şemsiyesi altında kümeleşen coğrafyada geçerli, kıyım planının karakteri olmuştu.
Bu konuda yaptığı araştırmalarla Mayıs 2008’de Simon Wiesental ödülünü alan Peder Patrick Desbois ile yaptığım söyleşinin detaylarını yan sütunlarda bulacaksınız. Görüşmemizin bir yerinde Peder Desbois Şoa’yı anlamaktan söz etmiş, ve normal insanların İkinci Dünya Savaşında hüküm süren dehşet verici havayı kavramaları gerektiğini ısrarla ifade etmişti. “Bunu yapmaz da o dehşet verici havayı yalnız katiller anlarlarsa, ileride onların ekmeklerine yağ sürmüş oluruz” diye toparlamıştı…
Sovyet askerleri ve Polonyalı partizanlar Alman ordusuna karşı savaştıklarından dolayı; Komünistler ve diğer rejim muhalifleri Nazi ideolojisine ezelden beri karşı geldiklerinden dolayı; Homoseksüeller ve genetik rahatsızlığı olanlar Ari ırkının saflığına gölge düşürdüklerinden dolayı; Çingeneler muhtemelen çevreye uyum sağlayamadıklarından dolayı Almanların hedefi olmuşlardı…
Yahudiler ise yer yüzünden kesinlikle, ve geri dönüşü olmayacak şekilde, gelecek nesillere hiçbir şey bırakmamacasına silinmesi gereken bir halktı. Kavgamı okumak, Hitlerin veya bu işin ideologu olan Himmlerin konuşmalarını takip etmek, Nazizmin olaya nasıl yaklaştığını anlamak açısından önemlidir. Bu bağlamda, Yahudi düşmanlığının bir dizi kanun çerçevesinde legal hale getirildiği 1935 yılından ( Nuremberg Yasaları ), ve Yahudileri ihbar etmenin, aşağılamanın, “bir hiç” seviyesine indirgemenin hoş görülmeden öte prim yaptığı dönemlerden bu yana, insanlık ne yazık ki benzer mantıkla birçok kıyıma tanık olmuştur…
Kamboçya’da, Ruanda’da, Bosna’da, Darfur’da ve son olarak Kongo’daki benzer katliamlar ve , birilerinin ötekilere yaptığı zulüm, yoğunluk olarak Holokost’tan çok daha az olmakla beraber, nitelik itibarı ile çok da farklılık göstermiyordu. Elbette ki her bir zulmün failini sevk eden nedenler farklıydı : Ekonomik, siyasi, feodal vs… Ancak yöntemlerin benzerlik göstermesi, bizi Peder Desbois’nın sözlerine geri getiriyor… “Olan biteni anlamaz sırtımızı çevirirsek katillerin önünü açarız…”
Mumbai’da gelişen olayları bu çerçevede değerlendirmek gerek. On değişik yerde eş zamanlı başlayan ve medya aracılığı ile dünyanın her noktasına dehşet taşıyan dramatik bir sahneler Ve hayatını kaybeden, değişik milletlerden 195 kişi…
Saldırıların hedeflerinden en çarpıcı olanı Chabad Evi kuşkusuz. Yoğun olarak insan trafiğine sahip tren istasyonu veya otellerin yanında, birkaç kişinin bulunduğu bir noktanın teröristler tarafından seçilen on odak arasına konması bir tesadüf değil elbette… Saldırıların ardından sağ olarak ele geçirilen tek terörist olan 21 yaşındaki Amir Kasap, “Yahudi ve İsraillerin Filistinlilere yaptıkları yüzünden özellikle hedef olarak seçildiklerini ve kesin olarak öldürülmeleri emrini aldıklarını” aktarıyor…
Yahudi nefreti, Yahudi sembolleri günümüzde hala öldürmenin haklı olarak görülebildiği bir ortamı yaratıyor, ne yazık ki… Chabad Evinde, üstlerinde talletlerle cansız bir şekilde bulunan insanların yayınlanan fotografları, Başbakan Olmert’in de dediği gibi “şoke edici ve bizleri, bir daha asla olmaması için dua ettiğimiz dönemlere geri götürür nitelikte…”