Mustafa

Köşe Yazısı
3 Aralık 2008 Çarşamba

Yakup ALMELEK


Bütün Türkiye bu filmi merak ediyor ve izliyor. Atatürk’ü sevenlerin yanında sevmeyenler de – henüz görmemişlerse- Can Dündar’ın nasıl bir belgesel yaptığının tecessüsü içindedirler şüphesiz.

Atatürk nasıl veya niçin sevilmez. Atatürk’ü sevmemek mümkün müdür? Bu soruların yanıtını Mustafa Kemal karşıtları vermeli. Ancak yazımızın konusu bu değil.

Önce Can Dündar’a ve filme katkıda bulunanlara teşekkür etmek gerekiyor. Bazı kusurları bile olsa genelde çok iyi bir belgesel bütün yurda sunulmuştur. Yazarı-yöneteni ve destekleyicilerini kutlamamak haksızlık olur, insafsızlık olur.

Bu film salt Türkler için mi çekildi? Yoksa hedef bütün dünya izleyicisi mi?  Bu sorulara yanıt arayalım.

Atatürk olmasaydı ve İstiklal harbi kazanılmasaydı bütün dünya bir kaos’a sürüklenecekti. Belgeselde bu belirtilebilirdi. Sovyetler Birliği boğazları isteyecekti. Buna öncelikle İngilizler karşı çıkacaktı. 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğundan kalanları paylaşamayacaklardı. İkinci Dünya Harbi 1939 da değil 1920 lerde kopacaktı. Birkaç cümle ve resim ile dünya izleyicisinin bu konuyu kendi zihninde tartması ve değerlendirmesi sağlanabilirdi.

Çanakkale Harbi Türkler için zafer, İngilizler için hezimettir. Winston Churchill’in samimiyetle  “Yaşamımda iki şey beni mağlup etti, ihtiyarlığım ve Çanakkale Savaşı” demesi bu büyük devlet adamının tarihe karşı olan dürüstlüğünü kanıtlar. Churchill’in resmi ve vecizesi ile Avrupalıların bu savaşa verdikleri değerin altı bir daha çizilmiş olurdu belgeselde. 

Hazırcevaplık bir zeka ürünüdür. Atamız bu konuda da pek çok ürün vermiştir.  Çok bilinen bir örnektir. Çankaya’da köşkte pek çok yabancı misafirin de bulunduğu bir ziyafette hizmet eden erlerden biri yemeği Atatürk’ün kucağına heyecandan olacak yanlışlıkla döker. Masadakiler Atatürk’ün kızıp eri azarlayacağını tahmin ederken Ata gülümser ve “ben Türklere her şeyi öğrettim ancak uşaklığı öğretemedim” der. Sanıyorum bunu veya buna benzer bir olayı belgeselleştirmek mümkündür.

Atatürk önce Türklerin sonra bütün insanlığın göz bebeğidir. Bu sözde bir abartı yoktur. Nitekim uluslararası bir teşekkül olan Unesco 1979 yılında 156 ülkenin imzasıyla aşağıdaki bildiriyi sunmuştur.

“Uluslararası anlayış ve barış yolunda çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü bir devrimci, emperyalizme karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, insanlar arasında hiçbir renk, din, ırk ayırımı gözetmeyen eşsiz devlet adamı”      

Atatürk ile İnönü arasındaki çekişme iki devlet adamı arasında doğal karşılanmak lazım gelir. Şevket Süreyya Aydemir’in tanımıyla: Atatürk tek adamdır. İsmet İnönü İkinci adamdır. Tek adamla, ikinci adam arasında devletin bütün faaliyetlerinde tam bir mutabakat sağlanabileceğini beklemek düşünen aklın kanunlarına uyar mı? Tek adamın vefatı üzerine ikinci adamın söylediği şu veciz sözler tarih sayfalarında yerini aldı. Belgeselde de bulunması filmin çekiciliğini arttırabilirdi:  

“Devletimizin banisi (kurucusu) ve fedakâr sadık hadimi (koruyucusu)

İnsanlık idealinin aşık ve mümtaz siması,

Eşsiz kahraman Atatürk

Vatan sana minnettardır.

Atatürk’ün hakkı başka hangi sözcüklerle verilebilir!