Yakup ALMELEK
Nazım Hikmet, cezaevinin bahçesinde şövalesini kurmuş resim yapmaktaydı. 17 yaşlarındaki İbrahim çekinerek yaklaştı. Gözleri karşılaştı. İbrahim yanakları kıpkırmızı “Şair Baba” dedi. “Yaptıklarını çok beğeniyorum. Bana da öğretir misin”?
Nazım Hikmet’in yüzü aydınlandı ve gülümseyerek “Sen istersen tabii öğretirim” yanıtını verdi. Sonra şair babası öğrencisi İbrahim’e fırça tutmasını, boyaları karıştırarak renk elde etmeyi, perspektifin ne olduğunu her gün biraz biraz anlattı ve hazmettirdi.
Bunu yaparken heves dolu gence yaşam dersleri vermekten de geri kalmıyordu.
Damda eşit bir ad ile mahpushanede Nazım Hikmet’e bütün tutuklular “şair baba” derlermiş.
İbrahim Balaban nefsi müdafaa yüzünden delikanlılığa giden bir yaşta iken hapis cezası yemişti. Hür kalınca çalıştı ve zaman içinde ülkenin en iyi ressamlarından biri olma kimliğini kazandı. Nazım Hikmet’i ise her an yüreğinde taşıdı ve halen de taşıyor.
Nazım Hikmet kimdir? Bir Türk şairi.Bu özelliğinin yanında bir dünya ozanı.
1901 yılında Selanik’te doğdu. Askeri Okullarda okudu. Bolu’da öğretmenlik yaptı. 1921’de Moskova’ya gitti. Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde okudu. Üç yıl kaldıktan sonra yurda döndü. Yazdığı şiirler dava konuları oldular ancak çoğundan beraat etti.
1933-1938 arası gizli örgüt kurmak, orduyu ve donanmayı isyana teşvik etmek suçlarından tutuklandı ve toplam 28 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
1950 yılında çıkan Genel Af Yasası’ndan yararlanarak serbest bırakıldı. Ertesi yıl Rusya’ya gitti. 1951 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkartıldı.
Ölümüne dek çok seyahat etti. Şiirlerini okudu, konferanslar verdi. Edebiyatın yanı sıra sinema ve tiyatro alanlarında da beğenilen eserleri vardır. Türkiye’de 1938- 1965 arası yapıtları yasaklandı.
Okul yıllarımızda şiirlerini gizli gizli okur ve öğrenciler birbirimize verirdik.
1965’den sonra büyük yayınevleri tarafından külliyatı tekrar ele alınmakta ve yayınlanmaktadır.
“Memleketimden İnsan Manzaraları” adını verdiği kitapta topladığı şiirlerini eşi Hatice, Piraye Pirayende’ye ithaf etmiştir. Serbest şiir sevenlere öneririm.
3 Haziran 1963’te Moskova’da yaşama gözlerini yumdu.
Bu yazıyı ressam İbrahim Balaban’ın Hocası Nazım Hikmet anısına yazdığı bir şiir ile bitirmek istiyorum.
“Kelepçeyi madalya, zinciri köstek edip taşıyanları gördüm.. / Ve taşıdım / Bunun çilesini çektim yaşantılarımla.. Şimdi ben bir iş düşüreceğim: zincir, kelepçe üstüne / İşte kara bir perde geriyorum, önünüze…Düşlerim hiyeroglif / Şair babamla ikimiz buluşmadan önce el yordamı ile arıyordum kendi kendimi karanlıkta. İlkin o’nu buldu ellerim. O da alıp koydu beni kendi yerime,
Bu kitabı O ‘nun için yazıyorum.
Duyduk duymadık demeyin!
O’nun için yazıyorum!”
Ressam İbrahim Balaban zaman zaman görüşüp sohbet ettiğim bir kimse. Hocası Nazım Hikmet’e olan sevgisi örnek gösterilmeye değer. Bundan sonraki yazımın konuğu İbrahim Balaban olacak.