İyi ki gitmişim Esin Acıman’ın konuşmasına!
Onu önce iyi bir konuşmacı olarak tanıdım, sonra da iyi bir yazar...
Doğrusunu söylemek gerekirse, bir derneğin düzenlediği söyleşisinde onu tanımasam, onu dinlemeseydim kitabını satın alıp okuma şansım olmazdı sanırım: Kadın Doğmak Kadın Olmak. Ne denli kitapçı raflarını süslese, baskı üstüne baskı yapsa, zamanımın sınırladığı seçiciliğim nedeniyle, bu kitap tercihlerimin ilk sıralarında yer almayacak, belki de onu okumaktan yoksun kalacaktım. Bir süre yine sırasını bekledi.
Esin’i dinledikten, aynı ortamda kimi duygu ve düşüncelerini paylaştıktan sonra şunu gözlemledim: Her konudaki iletisinin gülümsetirken düşündürttüğünü, ele aldığı konulara ortak ederek kışkırttığını, zaman zaman da kimi sözlerine takılıp gözlerimin yaşardığını söylemeliyim.
Kitabını okurken de benzer bir heyecanı duydum.
Ben bir erkek olarak, bu kitabında doğrudan yer almıyordum; ama içinde annem vardı, eşim, kızım vardı. Sayfaları çevirirken onlara Esin’in gözleriyle bakıyor, onun yüreğiyle dinliyor, beyniyle düşünüyordum. Ben yoktum kitabında, ama beni var eden, yaşatan, mutlu olmamı sağlayan insanları anlatıyordu. Onlarsız bir yaşamın ne kadar eksik olacağının düşüncesiyle, kendimi satır aralarında pusuya yatmış, onları gözler durumda görüyordum. Ne denli bilincinde olsam da, yakın çevremde yer alan bu kadınların sorunlarının, mutluluk ve mutsuzluklarının bir şekilde beni nasılsa etkileyeceğini, yeniden düşünme fırsatı yarattı.
Kuşku yok ki bu kitap her kadın için bir ayna görevi üstleniyor. Söyleyemedikleri, korkuları, bastırılmış duyguları, coşkuları sözcüklerden süzülerek doğrudan beyinlere yansıyor.
Kadın doğmak doğal bir olgu... Ya kadın olmak?..
İlk satırlarda bu sorunun yanıtını buluyoruz:
“Gerçek kadın kimliği olgunluk ve bilgelik gerektirir; bu nedenle, kadın olmak bir süreçtir ve kadın doğmak, kadın olmayı garantilemez. Olgunluk yaşanmışlıkla birlikte gelir kadına ve genelde acıyla birikir. Acı çekmiş sorun çözmüş veya çözememenin üzüntüsünü yaşamış, çok korkmuş, korkutulmuş, âşık olmuş ve belki de karşılık görmemiş veya önce sahip olup sonra kaybetmiş kadın, anne olmuş, endişelenmiş, geceleri gündüzlere düğümlemiş, yaşamı kadınsı sezgileriyle sırtlamış ve sevdiklerinin hayatını kesinlikle zenginleştirmiş kadın daha kadındır.”
Kitabın bir bütün olarak iletisini bir yana bırakalım. Gençlikten yaşlılığa uzanan sürecin her bir dönemi, imge ve eğretilemelerin çağrışımlarıyla zenginleştirilmiş denemelerle ele alınmış. Şiirsel bir anlatım, okuyucuyu rahatlıkla kucaklıyor.
Kitabın son satırlarını birlikte okuyalım:
“Kadın ne kadar kederse ve fırtınalarsa, kadın bir o kadar da umut ve aşktır. / Kadın aşktır. Ve aşk umuttur. / Ve umut, evren yasasında tanımlanan en güçlü duygudur./Umut hayattır./ Kadın hayattır.”
Bu yazıyı kaleme alırken Esin Acıman’ın yeni yayımlanan kitabını da aynı keyifle okumaya başladım: Erkek Doğmak Adam Olmak.
Gerek birey, gerekse toplumun birer üyesi olarak her birimiz, yazarın gerçek iletisini, her iki kitap toplamının içeriğinde bulabileceğiz, sanırım.