İsrail – Filistin ihtilafını çözmek için kafa yoranlar gözlerini Akdeniz’e çevirip Kıbrıs’a baktıklarında adanın içinde bulunduğu sorunlara burun kıvırırlar. İlk bakışta gerçekten de Kıbrıs meselesi çok daha basit gözüküyor.
İsrail – Filistin ihtilafını çözmek için kafa yoranlar gözlerini Akdeniz’e çevirip Kıbrıs’a baktıklarında adanın içinde bulunduğu sorunlara burun kıvırırlar.
İlk bakışta gerçekten de Kıbrıs meselesi çok daha basit gözüküyor:
1. Egemenlik; Kıbrıs’ta her iki kesim de kendi bölgesinde fiili egemenliğe sahip. “Evet ama, KKTC tanınmıyor!” diyebilirsiniz. Filistin Yönetimini tüm dünya tanıyor da bir faydası mı var? Gazze’yi Hamas zorbalıkla ele geçirdi. Batı Şeria’da ise FÖY’nün fiili egemenliği Filistin şehirleri ile sınırlı.
2. Başkent: Kıbrıs’ta paylaşılamayan bir kutsal şehir yok. Lefkoşa zaten iki ülkenin de başkenti durumunda, Kudüs ise tarihi boyunca çıkan yüzlerce savaşın temel hedefi olmuş, tüm tek tanrılı dinlerin üzerine titrediği bir kent.
3. Nüfus dağılımı: Filistin’de iç içe yaşayan düşman kardeşlerin aksine Rumlar ve Türkler ayrı bölgelerde yaşıyorlar. Ancak yıllar içerisinde 160 bin Rum Güney’e 50 bin Türk de Kuzey’e kaçtı, yaşanan nüfus değişimi Kıbrıs sorunun en hassas noktası.
Akdeniz’in doğusundaki iki ihtilaf arasındaki temel fark uluslararası sistemin çözüm olarak Kıbrıs’a birleşme, Filistin ile İsrail’e ise bölünme dayatması.
Kıbrıs Cumhuriyeti 1960 yılında her iki toplumun da eşit statüde iki kurucu ortak olarak tanımlanması ile hayata geçti. Yunanlıların Enosis hayalleri ardı ardına gerçekleşen saldırılar ve siyasi dayatmalar yeni cumhuriyeti üç yılda tüketti.
Güney Kıbrıs’ın yeni Komünist Başkanı Hristofyas’ın göreve başlamasıyla birleşme görüşmeleri ivme kazandı. Ancak Türkiye son günlerde her konuda olduğu gibi Kıbrıs konusunda da kutuplaşmış durumda. Yıllarca “ulusal dava” diye anılan bu mesele artık kamuoyunun ilgisini çekmiyor. Siyasi tarafların söylemi “ver kurtulcu” ve “statükocu” yakıştırmalarından öteye geçmiyor. Her konuda olduğu gibi komplo teorileri hızlıca devreye giriyor ve Akdeniz’in Yeşil Adası’nın geleceği için yapıcı ulusal bir politika belirlemek zorlaşıyor.
Kıbrıs’ta 2004 yılında halkoyuna sunulan Annan Planı Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasını öngörüyordu. KKTC halkının %65 Evet oyu, Güney Kıbrıs’ın %76 Hayır oyu verdiği plan “oluşturucu devletlerin yetkilerini egemence kullanacağı" benzeri muğlâk ifadeler içeriyordu. Hristofyas "tek egemenlik" ve "tek vatandaşlık" sloganını ortak dil söylemiyle kabul ettirmeye çalışıyor. İki egemen yapının yeni devletin kurucuları olacağı gelecek antlaşmalarda mutlaka yer almalıdır. Gün gelirde zorla evlendirilmeye çalışılan taraflar Çekoslovakya gibi ayrılmak isterlerse KKTC yine şu an olduğu gibi tekrar izolasyona mahkum olmasın!
Yeni kurulacak devlette iki bölgeli federasyonun çerçevesinin detaylı olarak çizilmesi şart.
Anlaşma çerçevesinde KKTC toprak iadesinde bulunabilir ancak egemenlik konusunda bugünkü kazanımlarından vazgeçilmesi kabul edilemez. Adanın stratejik önemi açık. Kıbrıs Akdeniz’in ortasında bir ‘barış adası’ olacaksa İngiliz askeri üslerinin orada ne işi var?
Türk askerinin –sayısı azalsa da– adada varlığını sürdürmesi geçmiş acı tecrübelerin doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan bir gereklilik. Annan Planı da zaten adada Türk ve Yunan askerinin kalmasını öngörüyordu. Evet oyu veren KKTC halkının aslında yeni bir barış planına ihtiyacı yok. Plana ısınması gereken asıl taraf Güney Kıbrıs kamuoyu. Bu ülkenin yöneticileri -yıllarca İsrail ile antlaşmalara imza atan Arafat’ın halkına söylediği yalanlar gibi- AB desteğini de arkalarına alarak, halklarını adada çözüm konusunda olmaz beklentiler içine soktular. Şimdi özveriye dayalı çözümleri hazmetmek Rumlara zor geliyor.
Uzlaşma zorluğu çekilen en önemli konulardan biri Kuzey’e yerleşecek Rumların sayısı. Bu sayının KKTC’nin demografik yapısını bozmaması gerekiyor.
Bir ülkeyi ulus yapan o toprakların üstünde yaşayan vatandaşların beraber yaşama arzusudur. 1960 tecrübesi gösteriyor ki, Kıbrıs halkları bu arzuyu göstermeyeceklerse birleşmeyi dayatmanın anlamı yok. Müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanması ihtimaline karşın KKTC ve Türkiye’nin kalıcı çözümler içeren olası bir taksim planı için şimdiden hazırlanmasında fayda var.