İnsanlık tarihi erkeklerin kadınlar üzerinde kurduğu hâkimiyet ve baskının bir özeti gibidir. Kadınlar günümüzde de dünya genelinde “ikinci cinsiyet” olmanın cefasını çekiyorlar. Çin’de milyonlarca kadın “tek çocuk politikası” nedeniyle kürtaja zorlanıyor. Mısır ve Sudan gibi ülkelerde neredeyse tüm kadınlar vahşice sünnet ediliyor, mal gibi alınıp satılıyor, eğitim, çalışma gibi temel haklardan mahrum bırakılıyor.
Böylesine erkek egemen bir dünya düzeni içerisinde bir ülkenin kadınlar tarafından yönetilmesinin nasıl bir deneyim olacağını oldum olası merak etmişimdir. Malum Siyaset Bilimi pozitif bir bilim dalı olmadığı için laboratuar deneyleri yapmak mümkün değil. Bulgular yalnızca gözlem, analiz ve istatistiklere dayanıyor.
Şimdi bu deneyi gerçekleştirecek bir ülke var: Son dakika sürprizi olmazsa kasım ayı başında Tzipi Livni kuracağı yeni koalisyon hükümetiyle İsrail’in en güçlü koltuğuna oturacak. Böylece ilk kez bir devlet, yönetiminin üç temel kurumunun başkanlığını (yürütme – yasama – yargı) kadınlara emanet edecek.
İsrail, Ankara’dan ufak bir alanda kurulmuş yedi milyon nüfuslu küçük bir ülke. Kadın hakları konusunda toplumun farklı kesimlerinin birçok sorunu da var. Aşırı dindar kesimlerde ortaya çıkan İran benzeri “iffet polisleri” bunun en rahatsız edici örneği.
Meclis Başkanı Dalia İtzik İşçi Partisi’nde yıllarca farklı bakanlıklarda görev yapmış deneyimli bir siyasetçi. Hayatın her alanında cinsiyet ayrımcılığı ile mücadelede hızlı ve somut sonuçlar alınmasını sağlayan kanunları destekliyor.
İsrail Yüksek Mahkemesinin baş hâkimi Dorit Beinisch de amansız bir kadın hakları savunucusu. Ordudan teğmen rütbesiyle emekli olan Beinisch, yedi yıl Cumhuriyet Başsavcılığı yapmış, cinsiyet ayrımcılığı ve kamu yolsuzluklarıyla mücadelesi ile tanınıyor.
İsrail’in müstakbel başbakanını bekleyen birçok acil konu var. Livni’nin öncelikle Filistin meselesinde somut ve yapıcı adımlar atması gerekiyor.
11 Eylül’den sonra yeniden kurulan dünyada, Afganistan, Irak, Gürcistan savaşları ve enerji yollarının kontrolü gibi mücadelelerin kızışması ile Arap-İsrail çatışması gerçek boyutu olan Filistin - İsrail eksenine daraldı.
İki taraf arasında bugüne kadar yürütülmeye çalışılan barış süreci “yukarıdan aşağıya doğru” planlanmıştı. Hesapta önce bir Filistin devleti kurulacak ve iki ülke yanyana barış içinde yaşayacaktı. Bu modelin yürümediğini zaman gösterdi.
Önümüzdeki dönemde “aşağıdan yukarıya” bir devlet kurma modelinin hayata geçirileceğine tanıklık edeceğiz. İki yıldır süregelen Olmert – Abbas ikilisinin yakın işbirliği sonucunda Filistin’in demokratik kurumları ile işleyen bir devlet olması için altyapı hazırlanıyor. Neredeyse bir yıldır Filistin Polis Kuvvetleri Cenin gibi kalabalık şehirlerin kontrolünü İsrail’den devraldı. Yakında “Cenin modeli” El Halil, Nablus, Tulkarem ve Kalkilya kentlerinde de uygulamaya konulacak.
Bölgesel olarak Livni’nin ilgileneceği birçok mesele var. İran’ın yükselişi ve küresel mali kriz ortaya beklenmedik işbirlikleri çıkarıyor: Krizde sarsılan İsviçre Bankası Credit Suisse’e Katar-İsrail ve Suudi Arabistan ortak yatırım yapıyorlar.
İsviçre bankasına ortak olan Suudi firması ülkenin köklü ailelerinden Olayanlar. Olayan Holding’in başında da bir kadın, Lubna Olayan bulunuyor. Kadınlar siyasetin ve iş dünyasının kilit pozisyonlarında kendilerine yer açtıkça dünya barışının hayal olmaktan çıkacağı konusunda safça da olsa bir umudum var...