Günceli yakalamak, çağımızın en önemli olgularından biri. Beş duyunun ikisi , görmek ve duymak, yetersiz kalıyor bunun için. Sanırım günümüz insanı bu nedenle sabah yatağından yorgun kalkıyor. Ortalama bir insanın yaşamı bilgisayara endeksli. Bir yandan işini yapıyor, diğer yanda hem ülkede, hem de dünyadaki gelişmeleri takip ediyor. Toplantılara giriyor, seminerlere katılıyor, kitap okuyor veya konusuyla ilgili yayınları takip ediyor. Tüm bunların yanısıra iş çıkışı evine döndüğünde, diğer bir dünyanın penceresinden gelişmeleri sürdürüyor.
Günceli yakalamak, gerek güncel gerek sosyal yaşam için vazgeçilmezdir. Bu süre içinde çeşitli yaş grupları ile bir arada yaşıyor, fikir alışverişinde bulunuyoruz. Kısaca çocuksa çocuk, yaşlıysa yaşlı ile ile dialog kurmayı öğreniyoruz. Gençler ise bizi her an zinde tutan bir grup. Yenilikleri takip etmek için onları izlemek yeter. Son zamanlarda, çocukluk çağından çoktan çıkmış olup 20-30 yaş aralığındaki yetişkinlerin bir selamlaşma tarzı var. Konuşmanız bitince duyacağınız cümle şu: “Çok öptüüüm seni” Daha edebi olsun diye, devrik cümleler kuranlar da var: “Öptüm senii çooook”
Güncel kalmak istiyorsanız, sadece bu ve benzeri klişe konuşmaları bilmekle kalmayıp, doğru vurguyu da kullanacaksınız. Yani cümleyi eni konu uzatacaksınız.
* * *
Hafta sonunda kısa bir tatil için şehir dışındaydım. Dönüş zamanı geldiğinde bizi bekleyen otobüse bindik. Yolcular arasında üç hanım ve ilkokul çağlarında olan ikisi kız biri erkek üç çocuk vardı. Çocuklardan ikisi arkamdaki koltuğa oturunca, elimdeki kitabı kapattım. Sessiz bir yolculuk olmayacağı kesindi. Çocukların konuşması son derece doğal “Biraz konuşurlar biraz uyurlar” diye düşündüm. Ve birden sırtımda iki yumruk hissettim. Arkama döndüm, kibarca ikaz ettim. Ettim ama neye yarar? Ablasının zorla tekrar ettirdiği ev ödevinden, çocuğun ikinci sınıfta olduğunu tahmin ettim. Küçük delikanlı, yaşından uzun, hayli kilolu ve aynı oranda hiperaktifti. Dört saat boyunca durmadı ve susmadı. Anneler aralarında sohbet ederken çocuk göz kaş arasında rehberle iletişim kurdu. Daha doğrusu çocuk isteklerde bulundu, rehber karşıladı. Varış noktasına ulaşmamıza on dakika kala, bu kez “Abi Fanta ya da Cola var mı?” diye sordu. Sadece su kaldığını öğrenince yüzünü ekşitti ama razı oldu. Rehberin su şişesini vermesiyle oğlan : “Abi bu su İsrail malı mı?” diye sordu. Rehber yanıt vermeyince devam etti. “İsrailliler bunu satınca çok para kazanıyorlar. O parayla füze, roket alıp Filistinlilere atıyorlar. Nezahat Teyzem bilgisayardan indirdi. Ben o resimleri gördüm. İstersen, israilmallari.com diye bir site de var”
Buz kesildim. Neyi önce düşünmem gerektiğini bilemedim. Sekiz yaşındaki bir çocuk bunları nerede, nasıl öğrenmişti? Okulda mı, evde mi, yoksa her ikisi birden mi? O yaştaki bir çocuğun yapacağı türden bir sohbet miydi? Bir an sevimli teyze imajı yaratarak, “hangi okula gidiyorsun?” muhabbetine başlayacaktım ki, eşyalarımızı toplama vakti geldi. İçimde kaldı.