Yeni ABD yönetimi uluslararası ilişkilerde kapsamlı bir strateji, tavır ve yaklaşım değişikliğine gideceğini açıkça ortaya koyuyor. Bush döneminin dünyaya dinsel ve ideolojik kalıplarla bakan, medeniyetleri bölen, terörle mücadeleye “haçlı seferi” olarak yaklaşan zihniyeti yerini daha çok dinleyen, pragmatik, akılcı, bilime inanan, uzlaşmacı bir siyaset modeline bırakıyor.
Obama yönetimi İran ve Suriye ile doğrudan görüşme kanallarını açıyor, Irak’tan muharip güçlerini çekiyor, Rusya ile ilişkilerde yeni bir ortaklık zemini yaratmak için çalışıyor.
ABD’nin yeni dış politikasını temelde “tek taraflılıktan” “çok taraflılığa” dönüş şeklinde özetlemek mümkün. Önümüzdeki dönemde sorunların çözümünde işbirliklerine dayalı bir uluslararası sistemin yeniden inşa çabasını göreceğiz. Bu çerçeve içerisinde Ortadoğu’nun yüzlerce yıllık çetrefilli meselelerinin bir çırpıda çözüleceğini beklemek saflık olur. Ancak Irak, Afganistan, Pakistan, İran ve Filistin konularında farklı açılımlara tanık olacağız. Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin Ortadoğu’da istikrarın sağlanmasında daha etkin olacağını göreceğiz.
28 Ocak tarihli yazımda Obama yönetiminin “Küba Füze Krizinin” çözümüne benzer bir quid pro quo (al-ver) diplomasisi ile gerek füze kalkanı projesi gerekse İran’ın nükleer silah elde etme çabaları konusunda bir çözüm olasılığının doğduğu öngörüsünde bulunmuştum.
Geçen hafta ajanslara düşen bir haber bu dşünceyi doğrular nitelikteydi. Rus kaynaklarına göre Barack Obama, Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev’e bir mektup göndererek, İran nükleer programı ile mücadelede destek sağlanması durumunda doğu Avrupa’ya yerleştirilmesi planlanan füze savunma sisteminden vazgeçebileceklerini söyledi. Her ne kadar Beyaz Saray iki konunun doğrudan ilişkilendirilmediğini açıklasa da iki ülke arasında bir al-ver diplomasisinin önü açık gözüküyor.
İran’ın nükleer programının en büyük destekçisi Rusya, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne kurulması planlanan ABD’nin füze savunma sisteminin doğrudan Moskova’ya yönelik bir tehdit olarak algılıyor.
Obama yönetimi ise İran’ın nükleer programını sivil amaçlı olduğuna inanmıyor. Aksine bunun atom bombası üretme amacı taşıdığını düşünüyor ve kendi ülkesine karşı bir tehdit olarak algılıyor. Bu nedenle ABD yönetimi Rusya’nın İran’ın nükleer programına verdiği desteği çekmesi durumunda, ABD’nin Doğu Avrupa ülkelerinde füze kalkanı projesi kurmasına gerek kalmayacağını açıkça ifade ediyor.
Rusya Devlet Başkanı Medvedev yeni ABD yönetimi ile bir anlaşma yapmak için şartların geçmişe göre çok daha uygun olduğunu söylüyor.
İran’ın nükleer programı İsrail’i olduğu kadar Arap ülkelerini de alarma geçirmiş durumda. Ortak tehdit algılaması Sünni Arap devletleri ile İsrail arasında ciddi bir yakınlaşma ile sonuçlanıyor. Gizlice yürütülen temasların resmiyete dönüşmesi için öncelikile İsrail – Filistin barış sürecinin yeniden rayına girmesi gerekiyor. Bunun olması için de Filistin’de El-Fetih ve Hamas’ın ulusal birlik hükümeti kurması, İsrail’de ise kurulacak hükümetin barış sürecini canlandırmaya istekli olması şart.
Amerikan halkı Barack Obama’yı seçerek büyük bir değişimin önünü açtı. Washington’da artık yeni bir Amerika var. Eski Ortadoğu’nun bu değişime ne kadar ayak uydurabileceğini ise bize zaman gösterecek.