Antisemitizmle ilgili haberler gazetemizde sıkça yer almakta. 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Yahudilere karşıt tutum din temeline dayalı kalırken, II. Dünya Savaşı öncesinde antisemitizm, ırk temeline dayanmaya başladı. Bugünde Yahudi dinine, ırkına, kültürüne veya milletine karşı duyulan düşmanlık olarak kabul edilmekte. Kavramları derin bir şekilde inceleyebiliriz; ama yazımdaki amacım bu değil.
David Ojalvo
Antisemitizmle ilgili haberler gazetemizde sıkça yer almakta. 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Yahudilere karşıt tutum din temeline dayalı kalırken, II. Dünya Savaşı öncesinde antisemitizm, ırk temeline dayanmaya başladı. Bugünde Yahudi dinine, ırkına, kültürüne veya milletine karşı duyulan düşmanlık olarak kabul edilmekte. Kavramları derin bir şekilde inceleyebiliriz; ama yazımdaki amacım bu değil. Söz konusu olan ayrımcılık ise, insan üzerine çizilen harita keskin sınırlarla, çok detaylı olabiliyor.
Yeni yılla birlikte Ortadoğu’daki savaş, önce çok şiddetli bir İsrail karşıtlığı olarak tepkilere yol açtı. Bu karşıtlığın içinde ne yazık ki Yahudi düşmanlığına varan örneklerle de karşılaştık. Ateşkes süreciyle birlikte de medyada antisemitizme karşıt birçok yazı ve tepki yer aldı. Toplum olarak bu süreci yaşamak zor. Kimliğinizin önemli bir parçası hedefte olduğu üzere, hayatınız çok farklı bir boyutta etkileniyor. Bu iş, eğitim veya özel hayatınızla ilgili bir konu da değil sonuçta. Bir yerde geçmişi ve yarınınızı kurduğunuz aidiyet, varlığınız üzerine. Bilhassa birçok genç dostumun hayatlarını yurt dışında kurmaya yönelmelerini anlıyorum. 1934 Trakya Olayları, 1942 Varlık Vergisi, 5-6 Eylül Olayları’nı anlayıp bugünün gençlerine daha iyi bir ortam sunma ödevini yerine getirmesi gerekenler bizler değildik sonuçta. Yarın Ortadoğu’da yeni bir savaş çıksa veya Türkiye’yi azınlıkları konusunda aleyhte etkileyecek bir gelişme olsa, ne olacak? Şimdiyi yaşarken, yarına dair bir güvensizlik, endişe var. Basının tutumu, gelecek e-postaların karakteri, şehrin panolarına asılabilecek ilanların rengi belli. Acil durum geçmekte ve yüksek tansiyon düşürülmekte olabilir; ama antisemitizmi açığa çıkaran faktörler yerinde duruyor.
***
Antisemitizm konusunda hassasiyet gösteriyorum. Bu nedenledir ki, geçtiğimiz haftalarda yazıştığım bir okurumuzun mektubunda bir bölüm özellikle dikkatimi çekti. Okurumuz diyor ki:
“Ben savaş boyunca sizin gazetenizi takip ettiğim gibi, Haaretz, Jerusalem Post gibi gazeteleri de takip ettim. Haberlerin altındaki okuyucu yorumlarını da okudum. Orada Türkiye hakkında yazılanları da okudum. Bilmiyorum siz o yorumlara hiç baktınız mı? Eğer bakmadıysanız lütfen siz de okuyun. Ve dünyanın her yerinden Yahudilerin gönderdiği o yorumların Müslümanlar ve ülkemiz hakkında ne yazdıklarına bakın. Antisemitizmden şikayet ediyorsunuz ve haklısınız. Ben de o yorumların içinde yüzlerce anti-islamist yorum okudum.”
O yorumların bir kısmını okudum. Etki ve tepki birbirini izliyor. İnternet “anti” eğilimlere yeni bir boyut kazandırıyor. Vicdani bir mesele olan inançların hedef alındığı yerde, “anti-“ ekinden sonra gelen kelime bir farklılık yaratmıyor. Gerek dine karşı düşmanlığın ne demek olduğunu bildiğimden gerekse de Türkiye’nin bir parçası olup İslam’ı tanıdığımdan ötürü, okurumuzun hassasiyetini çok iyi anlıyorum, paylaşıyorum.
Okurumuzun “Anti-İslamist” olarak paylaştığı tutum, “İslamofobi” olarak literatürdeki yerini 1980’lerin sonlarında aldı; özellikle 11 Eylül Saldırısı’ndan sonra gündeme taşındı. Halbuki terörün dinle ilişkilendirilmesi ne kadar yanlış. Türkiye’de doğdum, Yahudi bir kimliğim var ve İslamiyeti tanıyorum. Farklı dinlere mensup olmak, dostluklar kurmaya, dünya görüşümüzü geliştirmeye, farklı gelenek ve görenekleri paylaşmaya hiçbir zaman engel olmadı.
Antisemitizmin olduğu kadar İslamofobi’nin de karşısındayım. Türkiye için İslamofobi anlaşılabilir ve mücadele edilmesi gereken bir konu. Bir noktadan sonra ise, ister antisemitizm olsun isterse Zenofobinin (yabancı korkusu, düşmanlığı) herhangi bir türü, durulması gereken temel prensiplerde bir farklılık göremiyorum.