Geçen hafta İngiltere’de IRA’dan kopan bir grup tarafından gerçekleştirilen bir saldırı artık bu ülkede sakin ve huzurlu günlerin geride kaldığının bir göstergesi. Bu saldırı belki de sadece İngiltere’de değil tüm dünyada izafi olarak sakin ve huzurlu günlerin geride kaldığının bir göstergesi olabilir.
Senelerdir unutulan iç terör İngiltere’deki ekonomik krizle beraber tekrar ortaya çıkmış olabilir. Ekonomik olarak zaafiyet gösteren ülkelerde bu tip örneklere daha fazla karşılaşılması mümkün. İngiltere’deki ayrılıkçı İrlandalılar’ın yanı sıra İspanya’da ayrılıkçı ETA örgütünün terör saldırıları düzenlemesi gündeme gelebilir.
Ekonomik krizin yayıldığı gibi terörün ülkeden ülkeye sıçraması muhtemeldir. Ekonomin patladığı günler artık sona ermiş, işsizlik, parasızlık ve en kötüsü umutsuzluk gelişmiş ve gelişmekte olan hemen her ülkede baş göstermiştir. Tarihsel döngü içerisinde kaotik süreçler, iç çatışmalar ve en kötüsü iç çatışmalara bağlı on yıl içerisinde radikalleşme ve savaşlar kaçınılmaz gibi görünmektedir.
***
İsrail seçimleri Tzipi Livni liderliğindeki Kadima’yı birinci parti yapmasına rağmen Livni’nin başbakan olmasını sağlayamadı. Derinleşen ekonomik krizle beraber önümüzdeki yıllarda daha fazla sol görüşlü, sosyalist ağırlıklı partinin dünyada iktidara geleceğini gözlemleyeceğiz. İsrail ise bunun tersine savaşın ve baskının da etkisiyle daha sağcı ve radikal bir hükümet tarafından yönetilecek.
Muhtemel Başbakan Netanyahu’nun liderliğindeki hükümetin önceliklerinin ne olacağı merak konusudur. Ekonomisini high-tech ve dış ticaret üzerine oturtmuş olan İsrail’in dünyadaki ekonomik krizden nasibini aldığı ve işsizliğin arttığı aşikâr.
Muhtemel hükümetin Filistinlilerle barış konusunda pek de yapıcı olmayacağı maalesef ortadadır. Daha önceki hükümet ‘Filistin Devleti’ni kabullenmişken Netanyahu’nun Filistinlilerin kuracağı bir devlete pek de sıcak bakmadığı bilinen bir gerçek. Hamas’la ateşkes durumunda olan İsrail’in yakın bir gelecekte Hamas’la çatışmaya başladığı gibi El Fetih’le de çatışması şaşırtıcı olmayacaktır.
Tabii bu noktada ABD Başkanı Barack Obama Yönetimi’nin konuya olan hassasiyeti etkili olacaktır. Bütün radikal söylemlerine rağmen İsrail’in ABD yönetimiyle taban tabana zıt politikalar izlemesi söz konusu olamaz.
***
Bu arada Arap dünyasının İran’a tavır alması ilginç bir gelişmedir. Arap dünyası İsrail ile Filistinliler arasındaki anlaşmazlığı iç mesele olarak görmekte ve Müslüman da olsa Arap olmayanların konuya müdahil olmaya çalışmasından rahatsız olmaktadır. Bu noktada Araplar’ın dış dünya tarafından fazlaca bilinmeyen, bilinse de pek dile getirilmeyen hesapları olduğu aşikârdır.