Ortadoğu uzmanı ünlü tarihçi Bernard Lewis’e göre, soğuk savaşın bitmesi ile birlikte Arap dünyasında birçok değişiklik gözlendi. Buna rağmen kural olarak kalan noktalar da var: çatışma, geri kalmışlık, aşırılık bölgenin adeta genetik kodu haline gelmiş.
Ortadoğu uzmanı ünlü tarihçi Bernard Lewis’e göre, soğuk savaşın bitmesi ile birlikte Arap dünyasında birçok değişiklik gözlendi. Buna rağmen kural olarak kalan noktalar da var: çatışma, geri kalmışlık, aşırılık bölgenin adeta genetik kodu haline gelmiş.
Eskilere, yirminci yüzyıl başlarına dönülürse, Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi esnasında bölgede yaşayan Arap nüfusun ne denli etkisiz ve geleceğini belirlemede ne denli beceriksiz olduğunu görmek olası. O dönemlerde Arap toplumunun ileri gelenlerinden biri olan eğitimci Halil El-Sakakini’nin birçok araştırmanın öznesi olan anılarında bu gerçeğin ayak izlerine rastlıyoruz. (One Palestine Complete, Tom Segev)
“Tek bir halk olmak, tek bir sistem altında eğitilmek, tek bir kültürle yoğrulmak ve tek bir umuda bağlanmak: Dağınık yaşayan Arapları bir araya getirecek formül budur. Bu gerçekten milliyetçi olan kişiler için zor ancak olanaksız değildir. Yerleşebilecek ve yaşantılarımızı kurabilecek yerimiz var; kullandığımız bir dilimiz var; bir kültürümüz var…Ve bunlar bize özgürlük getirebilir”…
Ancak, aile ve gelenekleri, ulusun önündedir:
“Kudüs’te her ailenin, adeta kanına işlemiş bir geleneği vardır. Babadan oğula geçen bu temeller her şeyin önündedir: Ailenin çıkarı her çıkarın önündedir; ailenin etkisi her etkinin üstündedir. Aile, her hangi bir seçimde, ehil olanı değil, kendi büyüğünü ya da büyüğünün işaret ettiği kişiyi seçer. Aile içinde, en bilgili, en milliyetçi, en üstün niteliklere sahip olan kişi baba, amca ya da ağabeydir.”
O günlerden bugünlere batının ve Berlin Duvarı’nın yıkılması ertesinde Rusya’nın bölgedeki nüfuzu giderek azalmış, süreç içinde kurulmuş hanedanlar (krallıklar ya da başkanlıklar) petrol gibi bir nimetin de etkisi ile dünyadaki birçok devletin kıskanarak iç geçirdiği bir rüzgar yakalamışlardı…
Gelin görün ki bugün gelinen noktada bölgesel sorunları çözmek şöyle dursun, işler gittikçe girift bir hale bürünüyor. Dünya kamuoyu olayları İsrail - Arap, hatta salt Filistin eksenine indirgerken, Arap ülkelerinin kendi aralarındaki bölünmüşlüğünü, Filistinli grupların birbirleri ile olan bitmez tükenmez sürtüşmelerini ıskalıyor. Oysa Araplar bir bütün halinde hareket etme başarısını gösterseler, demokratik bir güdüyle olaylara yaklaşabilseler, çıkarlarını “düşmanın ateşi altında can veren” halkın çıkarının ardına bir koyabilseler, ne iyi olacak!
Birkaç zamandır Haaretz Gazetesi’nin son dakika haberlerini ilgiyle izliyorum: Mısır Suriye’deki Hamas ve İslami Cihad liderlerini Kahire’ye davet etti; Olmert, Filistinlilerin cesaretsizliği görüşmelerde ilerleme sağlanmasına mani oluyor; Abbas’ın yardımcısı: Olmert anlaşma imzalanacağı sırada doğruları sakladı; El Fetih: Filistin ulusal hükümeti görüşmeleri Hamas’ın İsrail’i tanımasına bağlı; Arap liderleri Filistin’de tıkanan birlik görüşmelerinin devamına destek aramak için Brüksel’e gidiyorlar vs…
Fazla yoruma gerek yok! El-Sakakini’nin, henüz İsrail Devleti yerinde yokken, Yahudiler buradaki yaşantılarına idame etmek için canla başla çalışırken, daha Hitler Almanya’nın ve dünyanın başına bela olmadan çok önce, anılarında yazdıkları bugün hala geçerli, ne yazık ki.
Bernard Lewis ile devam etmek gerekirse: “Bölgenin geleceği önemli oranda İslami teokrasiyi kendilerine model seçenlerle liberal demokrasiyi tercih edenler arasındaki savaşın sonucu ile netleşecek…” (Foreign Affairs / Mart – Nisan)
Son sözde, Bernard Lewis, Halil El-Sakakini ikilisine, İsrail Devlet Başkanı sıfatı ile değil de, Nobel Barış Ödüllü bir düşünür sıfatıyla Şimon Peres’i de dahil etmek gerek, geçen haftalardaki bir tespiti ile: “Demokrasi seçimle ilgili değil, uygarlıkla ilgilidir.”