Katolik âleminin ruhani lideri Afrika’nın Hıristiyan ülkelerini geziye çıktı. Hatırlarsınız, Kardinal Ratzinger Papa olmadan önce Müslüman Türkiye’nin bir İslam Birliği’ne üye olması gerektiğini söyleyerek Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkmıştı. Yüzlerce yıldır medeniyetleri salt din gözlüğünden gören ve bölen bu anlayışın 21. yüzyılda artık geride bırakılması gerekiyor. Nitekim Papa seçildikten sonra Türkiye’ye gelip Sultanahmet Camii’nde dua etmenin verdiği huzurla olacak ki “Türkiye AB üyesi olabilir” diyerek resmi tutumunu değiştirmişti.
Papa’nın zikzakları bununla bitmiyor. Yıllar önce kiliseden aforoz edilen, Piskopos Richard Williamson’u tekrar kiliseye kabul etti. Ardından, Piskopos’un Yahudi Soykırımı’nı inkâr ettiği ortaya çıktı. Williamson meğer gaz odalarının varlığını inkâr ediyormuş. Auschwitz veya Avrupa’daki yüzlerce toplama ve ölüm kamplarından birini de ziyaret etmeyi de reddediyormuş.
Bunun üzerine Protestan Almanya’nın Başbakanı Angela Merkel, Katolik Kilisesi lideri Alman vatandaşı Papa’yı arayarak Holokost inkârcılığını net olarak kınayan bir mesaj yayınlaması konusunda açıkça uyardı. Papa da, Williamson’un mide bulandıran ifadelerini önceden bilmediğini iddia etti.
Ne ilginç değil mi?
Tanrı’nın “yeryüzündeki temsilcisi” kilisesinin üst düzey bir çalışanının İsveç Devlet Televizyonu’na söylediklerini bilmiyor. Allahtan Soykırım inkârı suçlarıyla mücadele eden Alman yargısı konuya vakıf. Alman savcılar Williamson hakkında zaman kaybetmeden bir soruşturma açtı. Piskopos, safsatalarından taviz vermeyi red edince yaşadığı Arjantin’de hükümet kendisini ‘toplumun birlik ve beraberliğini bozan antisemit düşünceleri nedeniyle’ apar topar sınırdışı etti.
Sağolsun Katolik kilisesi sonunda piskoposu “yalancı” ilan etti. Ama kiliseden aforoz edilmiş bir kişiyi tekrar kiliseye kabul etmenin mantığını kimse çözemedi.
Farklı kültürler ve medeniyetler arasındaki ilişkilerde sıkıntı yaratan açıklamalar yapan Papa bu günlerde bir Afrika ülkesinden diğerine uçuyor. Afrika dünyada Hristiyan nüfusunun en çok arttığı kıta. Bu durum geziye ayrı bir önem katıyor. Malum Avrupa insanlar dinden uzaklaşıyorlar. Amerika kıtasında arka arkaya patlayan sapık pedofili skandalları halkı iyice bu kiliseden uzaklaştırdı. Bunları fırsat bilen Evangelist misyonerliği ise birçok ülkede Katolikleri kendi saflarına katıyor.
Katolik âleminin nüfusunu arttırma çabasındaki kilise Afrika gezisini dikkatlice planlamışa benziyor. Ancak Papa’nın uçakta gazetecilere söyledikleri yeni skandallara yol açtı bile:
Afrika’nın en büyük sorunlarından biri sürekli artan AIDS. Dünyadaki AIDS hastalarının %70’i bu kıtada yaşıyor. Hayatın derinlerine nüfuz eden bu ölümcül hastalıktan temel korunma yönteminin erkeklerin sünnet olması ve kondom kullanımı olduğu konusunda tıp dünyası hem fikir. Birleşmiş Milletler yardım programları da bu iki korunma yöntemini yaygınlaştırmayı hedefliyor. Papa ise bu konuda tüm dünyayı şok ederek prezervatif kullanımının yalnızca sorunları büyüttüğünü söyledi!
Papa’nın düşüncesine göre esas olan seksten imtina etmekmiş. Gelin siz bunu zorla cinsel ilişkiye sokulan, bu nedenle AIDS’e yakalanan ve hasta çocuklar doğuran on binlerce Afrikalı kadına ve bebeğe anlatın...
Kilisenin eski “Büyük Kızı” Fransa Dışişleri Bakanlığı bu görüşleri anında red ederek “prezervatifin HIV ile mücadelede en etkili yöntemlerin başında geldiğini” açıkladı.
Her on kişiden birinin AIDS hastası olduğu Güney Afrika Katolik kilisesi piskoposu Kevin Dowling, üstü ve ruhani lideri Papa 16. Benedekt’in görüşlerine açıkça karşı çıktı. Hayatını AIDS kliniklerinde bu feci hastalıkla doğan bebeklere bakarak gerçiren Dowling bu ülkelerde yaşam koşullarının trajik olduğunu söylüyor. onbinlerce kadın hayatta kalabilmek, gıda bulabilmek için cinsel ilişkiye zorlandıklarını söyledi.
Bu insanların yapabileceği en iyi şey en azından kendilerini korumak...
Papa’nın bu çıkışı değişen dünya koşullarına ayak uyduramayan dogmatik düşüncelerin tarihin kaybeden tarafında olacağının en açık örneklerinden biri. Galileo’dan beri akıl ve bilim dünyası ile beraber yürümekte zorlanan kilise yüzyıllardır inanç ve bilim arasında uyum ve ahenk yaratmakta fazla mesafe kat edemediğini ortaya koyuyor.