Londra’nın iki katlı meşhur otobüslerinin yan cephelerine yazılanlara hoşgörü gösterenler ile 29 Mart yerel seçimlerinde oy vermek için saatlerce kuyruklarda bekleyen vatandaşlar arasında nasıl bir evrensel bağ vardır?
Geçtiğimiz ay Londra’da, ünlü iki katlı kırmızı otobüslerin yan yüzlerinde ilginç ötesi bir yazı vardı: “Muhtemelen Tanrı yok. Üzülmeyi bırak ve hayatın tadını çıkar”. Bu yazı daha sonra Edinburgh, Barcelona, Madrid ve Washington’daki otobüslerde de yer aldı. Şimdi sırada İtalya, Kanada ve Avustralya kentleri var.
Demokrasi galiba işte böyle birşey. Çoğunluğun katılmamasına rağmen aykırı fikirlere hoşgörü gösterme yeteneğini sonuna kadar sınayan bir sistem.. Kimimizin telaffuz etmekten çekindiği marjinal fikirleri sokaklarda sergileme cesaretini göstermeyi mümkün kılan bir yönetim şekli.
Demokrasi, gerek özgür düşünceyi, gerekse de özgür seçimi bireye bırakarak öteki’ni rahatsız etmeden birlikte yaşama sanatının direklerini oluşturuyor.
Yeter ki, insanoğlu kendini özgürleştiren ve yücelten sisteme sahip çıksın.
29 Mart Pazar günü sandık başında hayatımda ilk kez bu kadar kalabalık seçmenin ve yaşlı vatandaşların saatlerce kuyrukta oy vermeyi beklediklerine tanık oldum. Sonuçlar ne gösterirse göstersin, birey ‘inadına demokrasi’ demiştir.
Lakin demokrasi, sadece sandıkta değil, hayatın her alanında desteklenmeye ihtiyacı olduğunu her daim hatırlatıyor bize.
* * *
İnsan, bir ölümden korkar, bir de eleştirilmekten. Oysa ölüme çare yokken, eleştiriye var. Başka bir deyişle, eleştirilmenin korkulacak bir yanı olmadığını görmekte fayda var. İşte size ilginç bir örnek:
Gazetemiz yazarlarından bir arkadaşımız, Hahambaşılığın vermeye çalıştığı bir hizmetin fiyasko ile neticelenmesi üzerine cesur kalemiyle gazetemiz sayfalarında çok yerinde yapıcı bir eleştiri yazısı ele aldı. Eleştirinin muhatapları ilk önce üzüldüler, bozuldular ama sonuçta sağlıklı bir düzen yarattılar.
Sağduyulu yöneticiler sayesinde, eleştiri, o bozuk sistemin düzeltilmesini sağladı. Bu durumda, her zaman denildiği gibi, klişe bir söylem de olsa, “eleştiri ilerlemenin motorudur”... Eleştirinin olmadığı toplumlarda insanlığın nereye gitiğini tarih açık açık yazar. Özgür düşüncenin ve onun olmazsa olmaz doğal türevi, eleştirin olduğu iklimlerde toplumların nerelerde kulaç attıklarını da söyler tarih kitapları.
‘İnadına demokrasi’ lütfen...
* * *
Bu hafta, ŞALOM’da yeni bir tarihi pencere açıyoruz. Bir ilke imza atıyoruz. Bu haftadan itibaren, Türkiye’nin önde gelen yazar, düşünür, akademisyen ve her sektörden fikir emekçisinin yazılarına yer vermeye başlıyoruz.
Çoğunluğunu geniş toplumdan oluşturacak yazar dostlarımız Türkiye’nin tek Yahudi gazetesine evrensel konular başta olmak üzere çok seslilik adına her alandan değerli düşüncelerini aktaracaklar.
Bu topraklarda yaşayan hiçbirimizin diğerinden farklı olmadığına; dinsel, etnik farklılıklarımızın aynı havayı solmaya, birbirimizi anlamaya, diyaloga girmeye, hatta dayanışmaya hiçbir engel teşkil etmediğine inanıyoruz.
Konuk yazarlarımızın ‘360 Derece’ yazılarının, bu anlayış merceğinden bakıldığında toplumsal barışa büyük bir hizmet vereceğine de inanıyoruz.
İlk köşeyi yazar - gazeteci Dr. Cüneyt Ülsever’in bu bağlamda çok anlamlı bir yazısına ayırdık.
Her yazının umut dolu olmasını beklemiyoruz. Kötümserliğin bile, uyarıcılığı sayesinde, geleceğimizi daha sağlıklı bir yola götüreceğini düşünüyoruz.
ŞALOM’un yeni projesinin, insanlık adına, evrensel değerler adına, kardeşlik, birliktelik ve vatandaşlık dayanışması adına başarılı olmasını diliyoruz.
Ve tabii ki, çok seslilik adına, ‘inadına demokrasi’ adına...