Barack Obama’ya ülkesinde ve dünyada milyonların kalbini ve ABD Başkanlık koltuğunu kazandıran karizması nasıl açıklanır?
Barack Obama’ya ülkesinde ve dünyada milyonların kalbini ve ABD Başkanlık koltuğunu kazandıran karizması nasıl açıklanır?
Sade tavırları, sempatik gülümsemesi, umut ve cesaret aşılayan konuşmalarıyla dünya halklarının içini ısıtıyor. Göbek adı Hüseyin olan melez siyasetçinin karizmasını oluşturan iki temel özelliği var, cesaret ve empati.
Parçalanmış bir aile ortamında büyüyen fakir bir kasaba çocuğunun, dünyanın en güçlü koltuğuna oturmayı başarabileceğini gösteren Obama, kendi yaşam öyküsünde vücut bulan cesaretini “Evet yapabiliriz” mottosu ile kitlelere ulaştırmayı başarıyor. Gelişim ve değişim odaklı söylemi, sürekli altını çizdiği “İsterseniz başaramayacağınız şey yoktur!” mesajı özellikle gençlere umut ve cesaret aşılıyor. 29 yaşının altındaki ABD seçmeninin %71’i Obama’nın gençlerin sorunlarını çok iyi anladığını, onlara ilham ve güven verdiğini, mizah anlayışının da kendilerine hitap ettiğini düşünüyor.
Obama’nın halk kitlelerini etkileyen ikinci önemli özelliği insanlarla empati üzerinden ilişki kurması. Sürekli olarak, “Sizi anlıyorum, hassasiyetleriniz bizim için de önemli” diyen nezaket dolu tavırları onu günümüzün en çok ilgi duyulan küresel siyasi lideri yapıyor. Dünya siyasetçileri onunla aynı fotograf karesinde olmanın kendilerine artı puan getirdiğinin bilincinde, elini sıkmak için adeta yarışıyorlar.
Empati kelimesinin Türkçemizdeki karşılığı duygudaşlık. Bu sözcüğün günlük hayatımızda yer etmemiş olması ‘Kendimizi başkalarının yerine koyabilme’ yeteneğimizin düşüklüğüne işaret ediyor. Empati yoksunluğunu malesef toplumsal yaşamımızdan siyasete, her alanda gözlemliyoruz. Obama’nın en büyük gücü söylem ve tavırlarıyla karşısındakine, “Duygularınızı paylaşıyorum” demeyi başarması.
ABD’ye olumlu bakanların oranının %10’u geçmediği Türkiye’de Obama’ya karşı her iki kişiden birinin olumlu duygular beslemesi, yeni başkanın yaydığı cesaret, güven ve empati ile açıklanabilir.
Vücut dilini mükemmel kullanan siyasetçi her konuşmasında ortak değerler, ortak vizyon ve ortak gelecek vurgusu yapıyor. Obama, medeniyetleri birbirinden ayıran, din, dil ve kültür üzerinden bölen Bush, Sarkozy ve Merkel’in aksine bütünleştirici, birleştirici bir vizyon getiriyor. Karşılıklı saygının önemini ve ortak çıkarlar için birlikte çalışmanın gerekliliğinin altını tekrar tekrar çiziyor.
Konuşmalarında sürekli ‘siz’ yerine ‘biz’ kullanması, zorluk ve engelleri aşmak için “beraber hareket etme” vurgusu olumlu yaklaşımını güçlendiren ifadeler. TBMM’de yaptığı konuşmasında Obama sadece 34 kere ‘siz’ ve tam 89 kere ‘biz’ zamirini kullandı. Siz derken Tükiye’nin başarılarını övdü, biz derken “Geleceği birlikte inşa etme” söylemi ile olumlu ve birleştirici yaklaşımını yineledi. “Demokrasi, eşitlik, özgürlük gibi temel değerler hepimiz için gerekli”, mesajını verdi.
Başarmak için cesaret, karşılıklı anlaşma için empati aşılayan söylemi Obama’nın dünya görüşünü yansıtıyor. Ülkesinin İslam dinine karşı olduğu savını kesin bir dille red etmesi, ve ilk denizaşırı resmi gezisi için ülkemizi seçmesi Bush’un ‘şer ekseni’ söylemini ABD’nin dış politika lügatından siliyor.
Obama’nın Anıtkabir defterine “yurtta sulh, cihanda sulh ülkünüzü gerçekleştirmek için çalışacağım” yazması barış vizyonu için fedakârlıklardan kaçınmayacak bir devlet adamı olma arzusunu gösteriyor.
Türkiye’nin Müslüman karakterine vurgu yapan Obama, Türkiye’yi “canlı laik demokrasi” olarak tanımladı. Birbirimizi laik, dindar, Türk, Kürt, doğulu, batılı diye ayırmaya meraklı bizlerin, bugünlerde böyle birleştirici ve olumlu söylemlere çok ihtiyacı var, çünkü biz bunların hepsiyiz!...