11 Eylül’ün hemen sonrasında Amerika’ya gitmek gerçekten tatsızdı. Ülkenin üzerine sinmiş korku, öfke, nefret, savaşçılık gündelik hayata bile sirayet etmiş gelirdi bana. Amerika’da bulunmaktan keyif almazdım ve iş gereği yapmam gerekenler dışında sadece sinemaya giderdim. Orada hem güzel bir film görmenin hem de sığındığım salonda dışarıdaki tatsızlıktan kurtulmuş olmanın keyfini yaşardım.
Amerikalılar George Bush’u ikinci kez, üstelik de açık arayla seçince bu rahatsızlık duygusunun üzerine bir de onlara duyulan öfke eklendi herhalde. Akıl alır gibi değildi bu seçim, biz dışarıdan bakanlara göre.
O dönemde Amerikan siyasetiyle ilgili yazılanlar da insanın pek içini açmıyordu. Cumhuriyetçi Parti giderek daha otoriter/ırkçı unsurlara teslim oluyor, zaten cılız sosyal güvenlik sistemini yok etmek için elinden gelen gayreti gösteriyordu. Dinci unsurlar siyasette fazlasıyla etkili hale gelmişti. Amerikan sistemi gibi, kurumları çok güçlü bir demokraside bile Bush yönetiminin faşizan yöntemlerini, anayasayı hiçe sayan kararlarını, savaş aşkını durdurabilecek hemen hiç bir gücün kalmadığı izlenimi hâkimdi.
Rüzgâr 2006 Kongre seçimlerinde dönmeye başladı. Yasamanın kontrolünün Cumhuriyetçilerden çıkması, yönetimin dizginlenmesine imkân verdi. Amerikan adalet sistemi 2001 yılındaki şoktan kurtulma emareleri gösterdi. Yönetimin uygulamalarına karşı kararlar aldı. Hepsinden önemlisi Amerikan toplumu Bush’un yaptıklarını sorgulamaya başladı.
Kısacası 2008 seçimlerine gelindiğinde Amerikan toplumu üzerine bulaşmış kirden kurtulmayı, yeni bir başlangıç yapmayı istiyordu. Barack Obama böylesi bir konjonktürde seçildi ancak ekonomik kriz 2008 sonbaharında aniden derinleşmese belki de seçimi kazanamazdı.
Gerçi hem Amerikan toplumunun ve siyasetinin bulunduğu nokta hem de uluslararası sistemin dinamikleri yeni bir başlangıcı zorunlu kılıyordu. Seçimler Amerikan ölçüleri içinde alternatif iki dünya görüşü arasında geçti. Daha önemlisi bu seçim nesiller arası bir yarıştı da. Kazanması gereken taraf kazandı ancak Obama’nın derisinin rengi (hatta göbek adı) nedeniyle seçimin sonucu hayli radikaldi. Babası Kenyalı, siyah derili, Müslüman olduğundan kuşkulanılan bir siyasetçinin Başkan seçilmesi tarihsel bir dönüm noktasıydı.
Bu seçimde Amerikan toplumunun kendi kurucu günahı olan kölelik/ırkçılıkla ikiyüz yıldır süren mücadelesinin devrimci sonuçları görülüyordu kuşkusuz. Bunun kadar önemli olanı ise Amerikan seçkinlerinin hatırı sayılır bir kesiminin daha parti içi adaylık mücadelesi sürerken Obama’ya destek vermeleriydi. Kısacası toplumda ve seçkinler arasında yeni bir başlangıca gerek olduğu konusunda sağlam bir mutabakat vardı. Hillary Clinton da geçmişin bir temsilcisi sayıldığından bazı çevrelerde destek bulamadı. Buradan sakın Obama’yı Amerikan derin devleti seçtirdi türünden saçmalıklara prim verdiğim sonucunu çıkarmayın. Ancak özellikle McCain ile mücadelesinde Güney eyaletleri dışındaki bazı Cumhuriyetçi seçkinlerin bile yeni bir başlangıç arzusuyla Obama’ya destek vermeleri önemliydi. Obama’nın teninin rengine rağmen seçilmesi seçmenin siyasi/ekonomik gerekçelerle, adaya olduğu kadar (hatta belki ona rağmen) programa da oy verdiğini gösteriyordu. Kısacası kriz anında Amerikan demokrasisi doğru işlemiş, sınıfsal refleksler ırkçı olanların önüne geçmişti. Doğrusunu söylemek gerekirse ekonomik krizin tatsız havasına rağmen Obama’yı seçmiş bir Amerika’ya gitmek de bana keyif veriyor.
Obama’nın gündeminin ilk maddesi tabii ki ekonomi. Bunun yanı sıra Bush döneminde anayasal düzende yapılan tahribatı onarmaya da çalışacak. ABD açısından utanç kaynağı sayılması gereken sosyal güvenlik ve sağlık sigortası sistemine de çeki düzen vermeye gayret edecek.
Haftaya: ABD-Turkiye ve ABD-Israil iliskilerinin gelecegi, Turkiye-İsrail ilişkileri nereye gidecek?
Soli ÖZEL Kimdir?
1958 yılında İzmir’de doğan Soli Özel, 1975 yılında Robert Kolej’den mezun oldu, 1980 yılında Bennington College’da, Ekonomi lisansını, 1983 yılında ise Johns Hopkins Üniversitesi’nde, Uluslararası İlişkiler masterını tamamladı. Bilgi Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Özel, 1 Mart 2009’dan bu yana Gazete Habertürk’ün Dış Haberler müdürlüğü görevini yürütmektedir.