Bülent Korkmaz, futbol seyretmeye yeni başladığım dönemde takımının genç yeteneği konumundaydı. Şimdi ise uzun, başarılı bir futbol kariyerinden sonra, Galatasaray’ın başında teknik direktör olarak görev alıyor. Zaman hepimiz için akıp gidiyor.
Bülent Kokmaz, Galatasaray camiası için önemli bir değer. Camia içinden yetişen futbolcular her zaman için taraftalarca ayrı bir öneme sahiptir. Bu yüzden de taraftarların gözünde onun kredisi herkesten farklı. Skibe’den sonra Galatasaray’ın başına geçen Bülent Hoca ile birlikte Galatasaray Lig’de yedi maça çıktı bunlardan dördünü kazandı, bir tanesi beraberlik, bir tanesi de mağlubiyet ile sonuçlandı. Skibbe dönemi ile karşılaştırdığımızda ise gol ortalamalarında Galatasaray’ın Bülent Korkmaz yönetiminde daha savunmaya dayalı bir görüntü çizdiğini görmekteyiz.
Yukarıda ki istatistikler ile birlikte henüz Bülent Hoca’yı eleştirmek veya başarılı bulmak mümkün değil. 2008 yılının son altı haftasında Galatasaray’ın Cevat Güler ve Galatasaraylı ağabeyleri tarafından yönetildiğini hatırlayalım. Galatasaray bu şekilde şampiyon olmuştu. Bugün sahaya çıkan Galatasaray takımının da yine bu yönetim tarzına yakın duruyor. Bülent Hoca, kulübeden futbolcularına yoğun müdahale eden bir teknik direktör görüntüsü çiziyor. Futbolcularını da hırslı, forması için mücadele eden kişilerden seçmeye özen gösteriyor. Bir Galatasaray taraftarı olarak bu motive ve müdahale şekilleri tam da Bülent Korkmaz’dan beklediğimiz hareketler. Fakat bunun yanında takımın fazlaca defansif oynaması maçların seyir zevkinin düşmesine neden oluyor. Galatasaray’ın taktiksel olarak da belirli bir kurgu içinde oynaması gerekmektedir. Şu an ki görüntüsü ile takım galibiyet için bireysel yetenekler ile hareket ediyor. Galatasaray’ı sistemli ve organize bir takım olarak görmek istiyoruz.
Geçmişte klupleri için efsane kabul edilmiş birçok futbolcunun çok kısa zaman diliminde gönderilmesine şahit olduk. Şeytan Rıdvan, İmparator Oğuz Çetin, Atom Karınca Rıza gibi efsane futbolcular, yıllarca hizmet ettikleri klüplerine teknik direktör olarak görev yaptılar. Fakat onlara duyulan güven ile beklenti ters orantılıydı. Minimum zamanda maksimum başarı beklentisi, takımları ile efsane olmuş bu futbolcular için teknik direktörlük kariyerlerinin kısa sürmesine neden oldu.
Galatasaray camiasında 26 yıllık geçmişi bulunan ‘Büyük Kaptan’ın yukarıdaki örneklerden farklı bir şekilde teknik direktörlük kariyerine devam etmesini umuyorum. Bu yüzden “Büyük Kaptan” kredisini çabuk tüketmeden teknik ve taktik açısından da kendisini göstermesini gerekiyor. Şunu da belirtmek de fayda var, bunun içinde başarının tek kriteri şampiyonluk değil elbette. Organize olan, tribünlerde ki taraftarlara güven ve keyif veren bir takım izlemek her Galatasaraylı taraftar gibi benim de en büyük isteğim.