Yetinmek!

Avram VENTURA Köşe Yazısı
22 Nisan 2009 Çarşamba

Gerek kendim, gerekse sosyal ve ekonomik ortam ile ilgili gelen sorulara genelde olumlu yanıtlar vermeye çalışırım. Bu yaklaşımım, zaman zaman görüştüğüm bir arkadaşımın dikkatini çekmiş. Bir söyleşi sırasında, sözü bu konuya getirip soruyor:

- Herkesin, nerdeyse her şeyden yakındığı bir ortamda, sen kendinle ilgili konularda yalnızca şükrediyorsun. Kuşkusuz bu çok güzel; öyle ki, kimi zaman kimi sorunlarının olduğunu bilmeme karşın, hiç onları öne sürerek sızlanmıyor, bir hoşnutsuzluk belirtisi olsun göstermiyorsun!

- Yakınsam, sızlansam ne olacak, diyorum. Genelde aynı sorunlar, bütün gün herkesin dilinde... Hani “bir dokun, bin ah işit!” derler ya... Hiçbir sorunu olmayanlar bile, sürekli yakınmaya alışmışlar. Ya nazar deymesin, ya kıskanılmasın, ya da kendisinden bir şey istenilmesin diye aynı ağlayıcılar kervanına katılıyorlar. Bu işin genel bir görünümü... Bir de şöyle düşün: Gerçekten önemli bir sorunum olsa, bunu, ancak çözebilecek bir, belki de iki dostumla paylaşabilirim. Hatırımı soran, selam veren bir arkadaşıma bunları anlatsam, bana ne yardımı olabilir ki?  O andaki yaklaşımı gerçektir ya da değildir, yapabileceği üzüntülerini aktarmaktır, o kadar!

Arkadaşım, yüzüme düşünceli gözlerle baktıktan sonra, “Haklısın!” diyerek bir süre daha konuştuk, sonra ayrıldık.

Yalnız kaldığımda, konu üstünde düşünürken, “yetinmek” sözcüğü dilimin ucuna geldi. Bu sözcüğe yüklediğimiz anlamlar kadar, buna yaşantımızda nasıl yer verdiğimizi düşündüm. Birçoğumuz, son soluğunu verinceye kadar yetinmenin ne olduğunu anlayamadan bu dünyadan göçüyor. Bu kavramın açılımı ve düşünsel boyutuyla yaşamını sürdürenler, bence, mutluluğun kapılarını her zaman açık tutuyorlar.

Evet, yetinmek mutluluğun koşullarından biridir!

Tüketim ürünlerinin son hızla arttığı bir dünyada, herkes daha iyinin, daha güzelin, daha yeninin peşinde koşarken, çevrenin sürdürdüğü bu yarışın dışında kalmak, bireysel tutkularımıza karşı direnmek hiç de kolay değil. Alışkanlıklarımızdan yaşam tarzına, tüketimimizden harcamalarımıza kadar, ne yazık ki her şeyi çevremizdeki insanların davranışlarıyla kıyaslayarak değerlendirmeye çalışıyoruz. Bunlara yetişmek, başkalarına ayak uydurmak, tutkularımızı doyurmak, bu yarışın içinde yer almak için de doymamışlık duygusu sürekli içimizi kemiriyor. Bir gün bir şeyi elde etmenin mutluluğunu yaşarken, çok kısa bir süre sonra, gördüğümüz, almak istediğimiz bir başka şey için günümüzü karartabiliyoruz. Bu da, ne yazık ki kıyaslamanın bir sonucu!

Bana göre, elindeki değerleriyle yetinen insan, kendini başkalarıyla kıyaslamadığı için de her zaman mutludur!

Benjamin Franklin’in güzel bir sözü var: “Hırs ve mutluluk, birbirlerini görmüşler mi ki, tanışsınlar?..”

Ne yazık ki, bizi tutkularımızın tutsağı yapan son yüzyılın Batı düşüncesi, elindeki değerlerle yetinmeyi temel ilke sayan yüzlerce yıllık Doğu felsefesini, sistemli olarak unutturmaya çalışıyor!