Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Fuat Keyman, küreselleşen yeni dünya ile ilgili kaygıları, korkuları ve panzehirini ŞALOM için kaleme aldı
Özellikle teknoloji alanında yaşanan devrim niteliğindeki gelişmelerle giderek küçülen bir dünya da yaşıyoruz. Artık, ülkeleri, toplumları, insanları birbirinden ayıran “coğrafi mesafeler” çok anlam taşımıyor; fiziki coğrafya, fiziki sınırlar, fiziki duvarlar anlamlarını yitiriyor.
Mekân ile zaman arasındaki karşılıklı etkileşim ve diyalektik, bugün dünden çok farklı; ama kabul etmeliyiz ki, yakın gelecek de bugünden çok farklı olacak. Hızla değişen ve dönüşen, dönüşürken de “küçülen bir dünya”da yaşıyoruz.
Ekonomi alanında, bu küçülme yaşanıyor; iletişim alanında bu küçülme yaşanıyor; hareketlilik, bir yerden başka bir yere gitmek içinde bu küçülme yaşanıyor; teknoloji, küçülen dünyayı, “küresel bir köye” dönüştürüyor, ama bir farkla, artık yüz yüze ilişkileri, bedensel temasları, sanal düzeyde yapıyoruz, gerçekleştiriyoruz. Sanal dünyanın “bedenleri olmayan yakın ilişkileri”, köyün fiziki mekânda sağladığı yüz yüze ve yakın ilişkilerinin yerini alıyor; sanal dünya fiziki mekânının köyünü yeniden üretiyor; coğrafi mesafelerinin artık çok anlam taşımadığı küçülen dünyayı sanal ortamda, küresel köy olarak yeniden-yaratarak…
Kayganlaşan Dünya
Fakat bugün artık çok açık olarak görüyoruz ki, küçülen dünya, aynı zamanda, anlama, yakalama, yönetme bağlamlarında, “kayganlaşan bir dünya”; hızla değişiyor, değişirken küçülüyor, küçülürken kayganlaşıyor; böylece de, karşımızda küçülen ama çok “riskli bir dünya” var.
Küresel terör sorunu diyoruz, sorunu yakalamaya çalışıyoruz, yakaladığımızı düşündüğümüz an, başka bir taraftan küresel yoksulluk sorunu pırtlıyor; böyle bir yoksulluk düzeyiyle terör riski her zaman vardır diyoruz; yoksullukla, sosyal adaletsizlikle terör arasındaki bağın önemini ortaya koymaya çalışıyoruz; küresel ısınma sorunu pırtlıyor; küresel ısınma çözümlenmedikçe, sosyal adaletsizlik ve teröre uzun dönemli çözüm sağlayamayız diyoruz; tam dünyayı yakalıyoruz derken, bu sefer küresel ekonomik kriz pırtlıyor; mali kriz, ekonomik durgunluk, işsizlik temelinde çok ciddi ve 1929’dan da yıkıcı küresel ekonomik kriz riskiyle karşı karşıya kalıyoruz; küresel ekonomik kriz üzerine yoğunlaşalım dediğimiz an, aynı zamanda, küresel domuz gribi sorununun, bugünkü tanımıyla 2009 H1N1 virüsü sorunun pırtladığı anı yaşıyoruz.
Dünya kayganlaşıyor; karşımızda artık bugüne güven derecesi çok düşük, geleceğin belirsizlik derecesi çok yüksek, riskli bir dünya var.
Devletlerarası, toplumlar arası, insanlar arası, farklılıklar arası coğrafi mesafelerin, coğrafi duvarların fiziki olarak zayıfladığı, küçüldüğü ve eskisi kadar kalın olmadığı küçülen dünya, aynı zamanda, bugüne karşı güvensizliğin ve yarına karşı belirsizliğin çok yüksek olduğu bir dünya; dünya, modernite, modern zamanlar kayganlaşıyor; dünya elimizin altından kayıyor; “flupper” oyuncağı gibi, bir tarafını tuttuğumuz zaman, diğer tarafı pırtlıyor. Bu dünyaya, küreselleşen dünya diyoruz; sosyolojik olarak değişiyor, anlama ve yönetme düzeyinde kayganlaşıyor; hızlı değişim ve dönüşüm, bugünün güvensizliği, yarının belirsizliği anlamına geliyor.
Korku, Adalet ve Birlikte Yaşamak
Bugünün güvensizliği, yarının belirsizliği, aynı zamanda da, bireysel düzeyde korku, toplumsal düzeyde korku toplumu, siyasi düzeyde ise, korku siyaseti ile toplum yönetimi anlamına geliyor. Düşünüyorum öyleyse varım diyen modernite, yerini, “korkuyorum, kızıyorum, bağırıyorum, öyleyse varım” diyen kayganlaşan moderniteye bırakıyor. Kayganlaşan modernite, yaşadığımız risk dünyası, korkular içinde yaşayan, bugüne güvensizlik içinde bakan, yarının belirsizliğine karşı kendini rahatlıkla otoriter, cemaatçi, aynılık-temelinde güvenli bir sığınak olduğunu söyleyen söylemlere ve siyasi stratejilere bırakabiliyor.
Korku, güvensizlik, belirsizlik, risk: tüm bu sorunlar ve süreçler, kayganlaşan dünya da farklı kimliklerin birlikte yaşama olasılığını azaltıyor; dünya küçülüyor, coğrafi mesafeler kısalıyor, ama farklılıklar arası siyasi, ideolojik, psikolojik duvarlar giderek daha kalınlaşıyor. Farklı olanı ötekileştirme, dışlama ve kodlama, “güvenlik” adına, korkulara çözüm adına yaşama geçiriliyor. Farklı olan, konuşabileceğimiz, dinleyeceğimiz, öğreneceğimiz bir komşu, bir arkadaş, bir ortak, bir sevgili, bir meslektaş, bir vatandaş olmaktan çıkartılıp, dışlanan, korkulan bir “o” ya indirgeniyor. Güvenlik adaletin, Korku birlikteliğin, risk güvenin, makul belirsizliğin yerini alıyor.
Küçülen dünya, kayganlaşıyor, küre bir “flubber” niteliği kazanıyor. Türkiye’de de aynısını yaşıyoruz. Bugünün güvensizliği ve yarının belirsizliği içinde, farklılıklarımızdan önce, siyasi tercihlerimizden önce, korkmak yerine adaletli olmayı tercih etmemiz, birlikte yaşamı farklılıklar arası ilişkinin normu yapmamız gerekiyor.
Korkmak yerine, adaleti, misafirperverliği, komşuya kapıyı açmayı, içeriye davet etmeyi, konuşmayı, tartışmayı tercih etmek, korkunun panzehiri…
Prof. Dr. E. Fuat KEYMAN Kimdir? Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı olan Prof. Dr. Fuat Keyman, üniversitenin Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi olmasının yanı sıra, Küreselleşme ve Demokratikleşme Araştırma Merkezi’nin (GLODEM) direktörü ve Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM) kurucu yönetim kurulu üyesi. Demokratikleşme, küreselleşme, uluslararası ilişkiler, sivil toplum ve Türkiye’de devlet-toplum ilişkileri gibi konularda uzmanlaşmış olan Prof. Keyman’ın Türkiye’de ve yurtdışında yayımlanmış çok sayıda kitap ve makale çalışması bulunuyor. Keyman’ın Radikal 2’de her hafta makaleleri de yayınlanıyor.