Bu yazıyı okuduğunuzda belki 2008-09 sezonunun UEFA Kupası Şampiyonu’nu biliyor olacaksınız. Belki de Çarşamba akşamı Şükrü Saracoğlu Stadı’nda son kez oynanacak UEFA Kupası (Gelecek sezondan itibaren kupanın ismi ve statüsü değişip, UEFA Europa adını alıyor) finaline saatler kala bu yazının son noktasını bitirebileceksiniz... Pek önemli değil. Bundan daha mühim olan bir Avrupa Kupası’nda takımına final oynatan bir teknik direktörü çok yakın futbol geçmişimizde ülkeden arkasına teneke bağlayarak yolluyor oluşumuz...
Mircea Lucescu... Gündemimize 2000’in yazında düştü. Fatih Terim’in Galatasaray’ın başından ayrılmasıyla sarı-kırmızılıların başına getirildi. Kısıtlı vakitte çok fazla emeği geçmese de UEFA Kupası sahibi bir kadroya, Süper Kupa’yı kazandırdı. Galatasaray’ın başındaki ilk sezonda şampiyonluğu üç puanla Fenerbahçe’ye kaptırdı, ikinci sezonunda neredeyse yüzde 40’ı kiralık olan “yetersiz” bir kadroya şampiyonluk yaşattı. Bir günahı vardı; fazla gösterişten, gösteriden hoşlanmaz, 1-0’la da olsa kazanmayı severdi. Oysa bir futbol ülkesi olarak bizim kültürümüzde her maçı farklı sonuçla kazanma zorunluluğu olduğundan, bir de taraftarın “eski gözağrısı” mevzubahis olunca kapı dışarı edildi “adamcağız”... Hem de Galatasaray’ı şampiyon yaptığı ve Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynattığı sezon!..
Lakin kumaştan anlayan “bilgili” birileri çıktı da Lucescu ertesi sezon Beşiktaş’ın başına geçti. Türkiye’de ilk kez bir büyük kulübün 100. yılını kutladığı sezonda, başına geçtiği takımı lig şampiyonu yaptı... Şampiyonlar Ligi’ne götürdüğü Beşiktaş’ın, ilk 11’inde Mutu, Crespo, Gallas, Veron, Terry, Lampard, Desailly ve Makelele gibi yıldızların oynadığı Chelsea’yi deplasmanda on kişiyle 2-0 devirmesinde kurnaz hamleleriyle büyük rol oynadı. 2003-04 sezonunun devre arasında 11 puan önde götürdüğü yarışı finişte gören ilk kişi olamayınca, kovalandı. Kaçtı...
Kaçtı; Ukrayna’ya kaçtı, 2004’te Shakhtar Donetsk’e... Kaçtı; futbol açısından bakir bir şehre, aç taraftara kaçtı. Kaçtı; parasını takıma akıtmak için yanıp tutuşan bir başkana kaçtı. Kaçtı; ‘Yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır’ demek için kaçtı. Kaçtı; ‘Ben bir ülkenin iki büyük takımını da şampiyon yaptıktan sonra kovalanacak adam değilim’ dedirtmek için kaçtı... Kaçtığından beri tarihinde sadece bir şampiyonluk bulunan ekibe beş yılda üç şampiyonluk (2004-05, 2005-06, 2007-08) kazandırdı. Kaçtığından beri tarihinde beş kez federasyon kupası kaldırmış takıma bir Ukrayna Kupası (2007-08) daha hediye etti. Kaçtığından beri tarihinde hiç Ukrayna Süper Kupası kazanmamış ekibe iki kez (2005, 2008) bu kupayı kazandırdı. Kaçtığından beri Ukrayna futbol tarihinde ilk defa bir Ukrayna takımı UEFA Kupası finaline kaldı. Ve kaçtığından beri... Belki de bu yazıyı okuduğunuzda tarihin son UEFA Kupası’nı havaya kaldıran teknik direktör olarak kayıtlara altın harflerle geçmiş olacak...
“Kaçan kovalanır” derler... Derler de... Biz “sürekli” kovalayarak neyi kaçırdığımızın farkında mıyız acaba?..