Barack Obama'nın öncelikleri ne diye sorarsanız yanıtım; "ekonomi, ekonomi, ekonomi, Afganistan, Irak, Filistin ve en sonda da İran" olacaktır.
Barack Obama ABD’nin seçilmiş başkanı. Oysa onu sadece Amerikan seçmeni değil, tüm dünya seçti, hepimiz onu sevdik. Her birimizin kalbinin bir köşesinde bir ‘Obama’lık var; o hem siyah, hem beyaz, hem ‘öteki’, hem değil, hem Hıristiyan, hem Müslüman.
Batı Şeria ve Gazze’de yaşamakta olan Hıristiyan Filistinlilerin genel nüfusa oranı son yıllarda %20’den %10’a düştü, Lübnan’da halkın %55’ini Hıristiyanlar oluştururken şimdi %28’lerde. 1980’de bir milyon azınlığın yaşadığı Irak’ta ise 2003’de, Irak Savaşı’ndan sonra, tam bir etnik kaçış yaşandı. Farklılıklar arasında uçurumlar yaratmak, birlikteliği, barışı sağlamaktan çok daha kolay görünüyor. Ortadoğu’daki demografik değişim bunun bir kanıtı.
Obama henüz 100 günlük görev süresini doldurmadan önce; ‘dünya niye ABD’den nefret ediyor’u anlamaya çalıştı. Selefi George W. Bush döneminde İslam dünyası ile yaşanan gerilimi yumuşatma yönünde önemli bir hamle yaparak Mısır asıllı, türbanlı, ABD’li analist Dalia Mücahid’i danışmanlığa atadı. Amacı Müslüman dünyasının görüş ve beklentileri doğrultusunda ABD’nin bu ülkelerde oluşan imajının düzeltilmesiydi.
İlk resmi ziyaretini Türkiye’ye gerçekleştiren Obama, TBMM’den, başta İslam âlemi olmak üzere tüm dünyaya, 11 Eylül’ün çatışma ruhunu bitiren mesajlar verdi ve ‘medeniyetler çatışmasını’ gömdü. Başkanın TBMM’de yaptığı konuşmasının hazırlanmasında Mücahid’in önemli katkısı oldu.
Peki, dünyaya barışı getireceğini iddia eden Başkan Obama’nın Pakistan Savaşı için Amerikan Kongresi’nden milyarlarca dolar ek ödenek istemesi bir çelişki mi?
Pakistan’da son zamanlarda yaşanan gelişmeleri kısmen de olsa basından izliyoruz. Nedenini bilmiyorum ama Gazze olaylarında son derece duyarlı olan medya bu kez oldukça mesafeli. Oysa yine siviller ölüyor, kadınlar ve bebeler can veriyor, tam bir katliam, bir vahşet yaşanıyor.
Taliban güçlerinin Pakistan’ın başkenti İslamabad’a 100 km mesafeye kadar yaklaşması üzerine bir milyon kişi çareyi yollara düşüp perişan, aç, sefil kaçmakta buldu.
Pakistan Hükümeti’nin ‘barış karşılığı Svat Vadisi’nde şeriat’ önerisini kabul eden Taliban, anlaşma kapsamında silah bırakma sözünü yerine getirmeyince Pakistan Genel Kurmay Başkanı Eşfak Pervez; “terörizmi bitirmeye kararlıyız” diyerek düğmeye bastı.
Afganistan’da ülkeye büyük ölçüde hâkim olan Taliban’ın, dolayısı ile El Kaide’nin nükleer güce sahip olan Pakistan’ı ele geçirdiğinde dünyayı bekleyen tehlikenin vahametini kavramayan bazı köşe yazarlarının Amerikan karşıtlığını sürdürmeleri anlaşılır gibi değil.
Filistin sorunu Obama’nın gündeminde ‘aciliyet’ açısından son sıralarda yer alıyor olabilir. Ancak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Obama karşısında gerçek sınavını vermeden önce Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ile bir araya gelmesi, Ürdün Kralı Abdullah’ın uzun bir aradan sonra Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile, Netanyahu’nun da Kral Abdullah ile görüşmesi, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Suriye’yi ziyaret etmesi ‘ortada bir şeylerin döndüğünü’ gösteriyor. ABD’nin Türkiye’yi Müslüman âleminin Batı’ya yönelik yüzü olarak algıladığı gibi, Mısır’ı da Arap dünyasının lideri olarak önemsediği anlaşılıyor.
Liderlerin basın toplantılarında diplomasi gereği söyledikleri değil, kapalı kapılar ardındaki görüşmelerdir önemli olan. Bu nedenle 18 Ocak Pazartesi günü üç saatten fazla süren ‘Obama-Netanyahu’ zirvesinin perde arkasını ancak zaman içinde değerlendirmek mümkün olabilecektir. Her halükarda bundan böyle Obama’nın, George W.Bush gibi İsrail’e her zaman ‘açık kart’ vererek destek çıkacağını düşünmek saflık olur.
Basın toplantısında ise her iki lider oldukça farklı bakış açılarını birbirlerini anlayan iki dost ülke imajı içinde sergilediler.
Netanyahu, terörün kaynağının İran olduğunu ve Filistin ile barışın sağlanması için önceliğin bu soruna verilmesi gerektiğini açıklarken, ABD Başkanı tarihte çok köklü bir medeniyete sahip bulunan İran ile diyaloga açık olduklarını yineledi ve üstü kapalı “kendi takvimimizi kendimiz belirleriz” görüşünü iletti. Anlaşılacağı üzere ABD Başkanı Barack Obama, İran’ın nükleer silah üretme girişimini ‘henüz’ öncelikli bir tehdit olarak algılamıyor, İsrail’in endişelerini paylaşmıyor.
Umudumuz, İsrail başbakanının basın toplantısında açıkça ifade etmekten kaçındığı “iki millete iki devlet” ilkesini benimsemesi ve Ortadoğu’ya beklenen barışın bir an önce gelmesidir.