Onyedi yaşında olsaydım...

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
27 Mayıs 2009 Çarşamba

İlerleyelim lütfen, ilerleyelim, diye seslendi görevli. Herkes öne doğru bir adım attı ve kapı kapandı. Açılır açılmaz, ilk karşılaşma bir büyükanne ile torunu arasında yaşandı: “Ay kuklam benim ne güzel olmuşsun..”

Mekanın giriş katındayız. Yoğun bir kalabalık var. Anne/babaların yanısıra anneanneler, babaanneler, tantiler ve tabii günün yıldızları olan ‘kuklita’lar. Bir örnek giyinmiş pırıl pırıl genç kızlar ordan oraya koşuşturup duruyor. Kimi aileleriyle, kimi arkadaşlarıyla fotoğraf çektirmek istiyor. Fotoğrafçılar şaşırmış vaziyette. Aileyi toparlayana kadar, kız, arkadaşının yanına koşuyor. Kızı  bulduğunda büyükannelerden biri başka tarafa gitmiş oluyor. Gerçi çoğu ailenin elinde bir kamera, bir fotoğraf makinesi ve bir telefon kamerası bulunuyordu ama gene de fotoğrafçının çekeceği resimler olmazsa olmazlardan. Doğrusunu söylemek gerekirse bu telaş ve karmaşayı seviyorum. Geçtiğimiz pazar günü kırkaltı genç kız bat-mitsvalarını yapmak üzere Neve Şalom’da bir araya geldiler. Konuklar ise söz konusu çocukların yakın çevreleriydi. Kısaca, o gün orada sadece büyük bir aile vardı. Bundan büyük mutluluk olabilir mi?

Kısa bir süre sonra konukların yerlerine geçmeleri söylendi. Erkekler aşağıda yerlerini alırken, bayanlar da yukarı çıktılar. Malum, hanımların yerleşmesi daha uzun zaman alır. Hanımlar yerini bulmaya çalışırken, üç bir yanındaki ile sohbet edip aynı zamanda: “A, bütün anneler şapka takmamış” veya “A, bu kadını berberde gördüm, saçındaki çiçek çok yakışmış” gibi yorumlar yapınca salondaki ses katsayısı tabii ki yükseldi.

Ve sıra geldi  yaşamdaki en güzel anlardan birine. Rüya gibi bir müzikle, kırkaltı genç kız babaları eşliğinde, düğünlerde giriş yapılan bölümden içeri girdiler. Babalar koltuklara doğru giderken, kızlar Teva’daki  platformda yerlerini aldılar. Tören boyunca barkovizyondan kızların adlarını ve fotoğraflarını izleyebildik.

 Babalarla kızların girişleri çok etkileyicidir. O anda dile getirilen en büyük temenni, düğünlerinde de birlikte  bu kapıdan geçmeleridir. O gün ben de çok gururlandım. Bat- Mitsva yapanlar arasında yeğenim de vardı. Herşeye rağmen kan bağım olmasaydı da aynı gururu yaşardım. Öylesine bir birlik duygusu yaşandı.

Çok güzel bir koro seslendiren kızlar, bir saat ayakta durduktan sonra, henüz çocuk yanlarının var olduğunu saklama ihtiyacını hissetmediler. Kimi saçıyla oynamaya başlarken, kimi de olduğu yerden sallanmaya başladı.

Hahambaşımızın kızları kutsaması ve hediyelerini vermesi ile tören son buldu.

Ardından kızlar Bat- Mitsva pastasını kesmek üzere alt katta yerlerini aldılar. Onlar için gün sanki şimdi başlıyordu. Müziğin temposuna ayak uyduran, aynı kıyafetteki kırkaltı genç kız, az önceki yorgunluklarını unutmuş keyifle dansediyordu.

Görünen o ki bu hızlı dans temposu ile kızlarımız bu yaz diskolarda dememek için danslı partilerde iyi eğlenecekler.

***

Onyedi yaşında olsaydım...

Ve öyküm bir kitapta yayınlansaydı, acaba tepkim ne olurdu? Herhalde heyecandan nerelere sığacağımı bilmezdim. Önce kitabı elimde tutmak isterdim. Hem de sıkı sıkı. Ardından kitapçıya gidip büyükanne ve büyükbabalarıma anı olarak vermek üzere birer tane alırdım.

Farklı nesillerin farklı heyecanları olur. Ama kitaplar kuşaklar boyu değişmeyen bir olgu. Hep okundu, hep okunacak..

Bu sene Şalom Ulus Gençlik Ödülleri başlığı altında bir öykü yarışması düzenlendi. Amaç toplumumuzdan genç kalemlerin yetişmesini teşvik etmekti. 10. 11. sınıflardan yirmidört öğrenci katıldı. Her birinin öyküsünü ikişer kez okudum. Arzu ettiğimden de iyiydiler. Seçmek kolay olmuyor her zaman.

Dereceye giren ilk üç ve iki mansiyonun yanısıra 24 öykü kitaplaştırıldı. Çok güzel bir kapak tasarımı yapıldı, kitabın adına da “Genç Kalemler”dendi.

Merak ediyorum, bugün 17 yaşındaki bir genç öyküsü yayınlandığında ne hisseder?

Dilerim benle aynı heyecanı duyumsarlar.