Kahveye olan aşkım çocukken anneannemin Türk kahvesini bana tattırmasıyla başladı. İlk tattırmasında, kahvenin zengin tadını o kadar beğeneceğimi tahmin etmemiş olacak ki, ben büyüyüp kendi kahvemi içecek yaşa gelene kadar, birçok kez kendi kahvesinin dibini benimle paylaşmak zorunda kaldı. Türk kahvesinin yerini, Amerika’daki üniversite yıllarımın başında filtre kahve aldı. Kitap okuma sevgim ise Amerika’da başladı. Annem ve babam kitap okuyan insanlar olduğu için çocukluğumda her zaman kitap okurdum. Ergenlik yaşlarımda benim için kitapçı demek; Büyükada vapur iskelesinde yer alan ve çoğunu okuduğum kısıtlı kitap koleksiyonu olan küçük bir ada kitapçısı ve o zamanlar oturduğum Teşvikiye çevresindeki karanlık, kitapların tıkışık bir şekilde dar raflarda dizildiği renksiz, zevksiz kitapçılardı. On yedi yaşındayken, bir gün güzel bir kitapçıya girdim ve o gün gerçekten kitaplardan zevk almaya başladım.
***
İngilizce kitap okuma alışkanlığını bana kazandıran kişiyi hiçbir zaman unutmam. Lise ikinci sınıfın yazında, Amerika’da iyi bir üniversiteye girebilmek için iyi bir skor tutturmanız gereken TOEFL sınavına hazırlanmak için özel ders almaya başlamıştım. Şu anda aynı gazetede yazma şerefine eriştiğim bu özel öğretmenim, her hafta bir İngilizce kitap okumamı, özetini çıkarmamı ve ona derste anlatmamı istemişti. İlk hafta “okulla beraber nasıl olur” dediysem de, o yıl birçok İngilizce kitap okudum. İngilizce kitap okuma alışkanlığını bana kazandırdığı için Karen Gerşon’a ne kadar teşekkür etsem azdır.
***
Üniversite hayatımın ilk haftasında okulumdan yarım saat uzaklıktaki Boston şehrini keşfe çıktığımda, ünlü Newbury Caddesi’nde Harvard Book Store Cafe adlı bir kitapçı gördüm. Bu kitapçı o yıllarda Türkiye’de bulunmayan kitapçı ve kahve konseptini birleştirdiğinden, ilk günden oraya bayıldım. Kahve eşliğinde, satın almadan önce kitapları ve dergileri inceleyebilmek, orada uzun zaman garsonların “hadi kalk artık” bakışları olmadan rahatça vakit geçirebilmek… Harvard Book Store Cafe bir iki yıl sonra kapandı. Ben de büyük alışveriş merkezlerindeki zincir kitapçı Barnes & Noble’dan kitap almaya başladım. Barnes & Noble’dan kitap alışverişi yapmak hakikatten büyük bir keyif.
***
Şimdiki Secret, Çekim Yasası tarzı kitapların sahip olduğu popülariteye o zamanlar Feng Shui kitapları hâkimdi. Evimizi, iş yerimizi düzenleyerek, fazlalıklardan kurtularak pozitif enerji akışını nasıl sağlayabileceğimizi anlatan bu kitaplar, benim de o zamanlar kütüphanemdeki yerlerini aldı. Amerikalılar olayları abartmayı biraz sever; Feng Shui olayları da bundan nasibini aldı. “Zen” evler yapılmaya başlandı, “Zen” lokantalar kuruldu, “Zen” meyve suları yapıldı. Ben oldum olası açık renkli, az eşyalı, beyaz yatak odalı evlere bayıldığım için bu konsepti çok tuttum fakat kelimenin bu kadar yanlış kullanılması komiğime gider. Zen, aydınlanmanın meditasyonla geleceğine inan bir Budizm Felsefesi. Yani beyaz koltuklar, büyük camlı loftlar demek değil. Fakat ben de modaya uyup bazen yanlış kullanırım.
Benim de odam çok “Zen”dir. Beyaz örtüler, beyaz yastıklar ve pozitif enerjimi en yüksekte tutan bej ve “Zen” köpeğim Coco.
Huzurlu ve “Zen” bir hafta dileklerimle…