Yüzde 64

Yüzde 64’ün “Yahudi komşu istemezük” dediği bir iklimde ŞALOM’a gelen kimi mesajlar yüzde 36’ının durumunu gösteriyordu. Bakın neler demişler... Bir de, bir taksi şoförü ile geçen diyaloguma kulak verin lütfen. Şaşırmamak elde değil...

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
10 Haziran 2009 Çarşamba

Her zaman kullandığım taksi durağının şoförü şöyle diyordu yolda giderken: “Abi ne diyorsun şu araştırma sonuçlarına?” Hani beklemediğiniz bir zamanda nereden geldiğini anlamadığınız bir yumruğu yemiş gibi, “boşver olur böyle şeyler” diye geçiştirmeye çalışınca, adam, “abi, boşver olur mu ya, komşu bile istemiyorlar sizi, ayıptır ya” demez mi?...

Kendime gelip, Yahudi komşu  istemeyen, yüzde 64 Türk halkı meselesinin analizini yapmanın alemi yoktu o külfetli trafikte. “Bak, nasıl şu trafik İstanbul’da bitmezse, ‘Yahudi komşu istemezük’  durumları da bitmez” dedim.

İşte o anda taksi şoförü, hayat hikâyesinin en başarılı bölümünün Yahudi patronu sayesinde gerçekleştiğini söylemez mi? 

“O, iyi bir Yahudiymiş, ne yapalım” dedim ama adam peşimi bırakmayıp, “abi sizden kötülük hiç görmedim” gibi abartılı bir sonuç bildirisi yayınlamaz mı?

Ve devam eder: “Abi nedendir bu sevmeme meselesi?”“Büyük çapta İsrail - Filistin meselesindendir” deyip ikinci yumruğu yiyordum: “Abi, sizlerle o meselenin ne alâkası var yahu?...”

Cevabı içinde mevcut soruya benim yanıtım olmadı. Sıkılmıştım. Yoksa, Yahudi karşıtlığının bir ırkçılık türevi olduğunu evrensel gerçeklerle anlatmalı mıydım şoföre?

Peşimi bırakmıyordu: “Abi ben sizleri çok seviyorum.”

İşte o anda birden uyanıyor ve “arkadaşım; bizler, sizler yok, ben, sen ve sadece bizler var” diyordum.

Cevap vermemişti. Çünkü muhtemelen aklı karışmıştı. Hemen yardım ediyor ve ortak sorunumuz olan “ne olacak şu Fenerbahçe’nin hali” meselesine geçiş yapıyordum.

Artık rahatlamıştım. “Yüzde 64’ü” duymak istemiyordum çünkü.

* * *

Şalom’un elektronik posta adresine düşen bir mesaj:

“Yüzde 64 Yahudi komşu istemiyoruz” haberini okuyunca çok üzüldüm. Toplum olarak nereye gidiyoruz, bilemiyorum. Ben o yüzde 64’ün içinde yer almıyorum. Irkçılık, bağnazlık ve gericilik hiç yakışmıyor, hem de hiç. Aksine ben Yahudi komşu, komşular istiyorum çevremde...”

Bir başka mesaj:

“Şunu belirtmek isterim ki, gerçek anlamda antisemitizm Türkiye’de bugüne kadar (hatta bugün de dahil) hiçbir zaman taban bulamamıştır. Türkler Musevilerle ve Museviler de Türklerle Osmanlı’dan bugüne hep iyi ilişkiler içinde olmuştur. Ancak her yurtsever insan gibi benim de karşı çıktığım, Türkiye topraklarının herhangi bir devlete kiraya verilmesidir. Bunu, “Yahudi komşu istemiyoruz” şeklinde çarpıtmak Türk halkına ve Musevi kardeşlerimize yapılan en büyük haksızlıktır. Bizim Avrupa Birliği’ne girmemizi tavsiye edenler herhalde ülkemize Avrupa’nın tarihte bıraktığı hastalıkları da bulaştırmaya çalışıyorlar. Lütfen bu oyuna gelmeyelim...”

* * *

Şoför ve bu iki ayrı mesajın sahipleri yüzde 64’te değil. Onlar da var memleketimde, çok şükür...

 

Obama, Obama

Kahire Üniversitesi’nde yapılan konuşmanın sahibinin kim olduğunu bilmesem, herhalde dünya barışı için çok uğraşan, bu uğurda çok konuşup, insanları ikna etmek için büyük çaba sarfeden entelektüel bir din adamı dememek için hiçbir neden yoktu.

Ama Obama idi işte. Dinlerin yorumlanış biçimlerinin açtığı yarıkları, yine dinlerden referanslar vererek kapatmaya çalışan, herkesin adeta son umudu Barack Hüseyin Obama idi.

Lakin, bizim bildiğimiz ‘terörist’i “şiddet yanlısı aşırı uçlar” şekline dönüştürmesi neyi hedefliyordu, anlamak güçtü. Kendi vatandaşlarından tam üç bin kişiyi birkaç saatte öldürenlere ‘terörist’ bile deyememesi nasıl bir taviz verme yaklaşımını içerir, gerçekten yutulması güç bir lokmaydı.

Bunları geçelim, konuşmanın metninin tümüne ve genel retoriğine bakalım. Ve teslim edelim şu gerçeği:

Gerçek anlamda tarihi bir konuşmadır.

Her ne kadar kimi gerçekleri ‘es’ geçse de, her ne kadar yaramaz çocukları hizaya getirmek için tavizler vererek pozitif ayrımcılık yaparcasına, problemli örgütlere ve ülkelere karşılığını bilmeden cömert hediyeler verse de, dünyayı kucaklayıcı, “benden olanlar ve benden olmayanlar” denli toptancı bir dışlama refleksini yok eden ve yoksulluğun, cahilliğin yok edilmesi bağlamında önemli açılımları içeren tarihi bir konuşmaydı.

Ayakları yere basıyor muydu?

‘Evet, basıyordu’ demeyi çok isterdim. “Bir entelektüel edebiyat insanının konuşması ne kadar gerçekçi olabilirse, Obama’nınki de o denli gerçekçiydi” demek istemiyorum.

Zira, umudumu korumak istiyorum. Lakin,

“Söz uçar, yazı kalır” yerine,

“Söz uçar, icraat kalır” diyorum.

 

Not: Obama’nın konuşmasından en beğendiğim bölüm:

“Bazıları demokrasiyi, ancak iktidarda olmadıkları zaman savunur, iktidara geldiklerinde de diğerlerinin haklarını çiğner... Sadece seçimlere gidilmesi gerçek bir demokrasiyi var edemez...”